Binali Yıldırım, NTV’de yayınlanan “Adaylar NTV’de” programında yaptığı konuşmada, siyasi hayatının büyük bölümünde icraatın içinde, insan hayatını kolaylaştıran, yaşam kalitesini arttıran, Doğu ile Batı arasındaki altyapı farklılıklarını azaltan görevler üstlendiğini hatırlattı.
Meclis Başkanlığı gibi çok önemli bir görevi üstlendiğini hatırlatan Yıldırım, “Meclis Başkanlığı, Atatürk’ün koltuğu, Cumhurbaşkanlığından sonraki makam; orası da çok onurlu bir yer. Niye? Milli iradenin tecelli ettiği yer. Kurtuluş Savaşımızı, Gazi Mustafa Kemal oradan yönetti. Dolayısıyla o görevi de kısa süre de olsa yaptım. Onun hazzını da aldım diyebiliriz ama daha uzun süre yapılabilir miydi? Yapılabilirdi ama burada bir ihtiyaç hasıl oldu. Bu da benim hoşuma gitti doğrusu. Çünkü sevdiğim, alışık olduğum, sürekli üreten, proje yapan, mühendis olduğum için, bana daha uygun geldi. Semiha Hanım ve çocuklar, torunlar da çok sevindi. Onlarla daha fazla birlikte olma şansım olacak. O da ayrı işin tatlı tarafı. Hayırlısı olsun. Kader çizgimizde ne varsa onu yaşayacağız.” diye konuştu.
Protokol tartışmaları
Protokol tartışmalarının, kendisine özel düzenlemenin yapılacağı yönünde çıkan haberlerin hatırlatılması üzerine Yıldırım, şöyle konuştu:
“O haberleri ben de gördüm, gülümsedim geçtim. Benim dışımda yapılan tartışmalardı. Protokol dediğiniz şey; size verilir, bir yazıyla, bir zarfla geri alınır. Önemli olan insanların gönlündeki protokolünüz. İnsanların gönlünde makamınız varsa o makam en üstün makamdır. Gerisi gelip geçicidir. Bizim devlet geleneğimizde başka bir şey var; devlet umuru, devlet geleneği dikkate alınacaksa protokol büyükten başlar. O bakımdan ben bunları dert eden birisi değilim, orada olmuş, burada olmuş. Biz yaptığımız hizmetleri, insanlarımızın gönlüne dokunacak ne kadar çok iş yapmışsak bizim için en büyük makam odur. ‘Allah razı olsun, şu köprüyü yaptınız, şu yolu yaptınız, şu havaalanını yaptınız, hayatımız kolaylaştı, internet her yerde çekiyor, ADSL var, bunlar benim için çok daha anlamlı. Diğeri hiç önemli değil, bir anlık bir şeydir.”
“İstanbul’a yoğunlaşacağız”
Eyüpsultan’daki CHP seçim bürosunu ziyaretinin hatırlatılması üzerine Yıldırım, bugün Eyüpsultan’ı ziyaret ettiğini, ardından esnafla buluştuğunu dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Vatandaşlarla çok coşkulu bir karşılama oldu. Onlarla görüştük. Yol üzerinde AK Parti seçim irtibat bürosuna uğradık. Yürürken baktım CHP irtibat bürosu var. Hadi şuraya da girelim, dedik. Planlı bir şey değildi. Girdik, öyle bir şaşkınlık oldu kısa süre. Selamlaştık, tebrik ettik, başarılar diledik. Bu gayet normal. Bu niye yadırganır, onu anlayabilmiş değilim. Savaşta değiliz, aramızda kan davası yok. İstanbul’un belediye başkanlığı için bir kampanya yürütüyoruz. Dolayısıyla ben bu kampanyanın olabildiğince sakin, herhangi bir gerginlik olmadan, İstanbul gündemine odaklı yapılmasını arzu ediyorum. Tabii ittifaklar var, Cumhur İttifakı var, Millet İttifakı var, bu ittifaklar arasında sert rüzgarlar esebiliyor. Bunlar, genel siyasetin konuları, Ankara’nın işi. Bizim işimiz, İstanbul. İstanbul’a yoğunlaşacağız, İstanbul’u anlatacağız, İstanbul projelerini konuşacağız, İstanbulluların geleceğe yönelik beklentileri nedir, bunlara nasıl karşılık vereceğiz… Ben kampanyanın genel siyasetin gergin havasına kurban gitmesini istemiyorum. Çünkü bu yerel bir seçim. Yerel yöneticiler seçilecek. İstanbul’u yönetecek, 39 ilçe başkanı ve Büyükşehir Belediye Başkanı seçilecek. Gündemin mümkün olduğunca İstanbul, İstanbul sorunlarıyla ilgili olmasını diliyorum.”
Beka konusu
Seçim döneminde beka konusunun gündeme gelmesinden rahatsızlık duyup duymadığı yönündeki soruya ise Yıldırım, şöyle dedi:
“Bekaya itirazı olan var mı? Türkiye’nin bayrağıyla, toprağıyla, bölünmez bütünlüğü, milleti, devleti, dört temel ilke. Üniter yapımız, Türkiye’nin 780 bin kilometrekare toprağı içinde tek devlet, tek millet, tek bayrak şeklinde bir yapı. Bu yapıya kim itiraz eder? CHP’nin de itiraz edeceğini zannetmiyorum. Burada sorun HDP olabilir ama HDP’yi de Kürt seçmenle ayırmak lazım. HDP’nin belirli bir şekilde terör örgütünün etki alanından çıkamadığını cümle alem, herkes biliyor ama bütün Kürt vatandaşlarımızı, İstanbul’da yaşayan milyonlarca Kürt kardeşimizi HDP’nin kalıbı içerisine getirip sıkıştırmak da onlara en büyük haksızlık olur. Biz nihayetinde İstanbul’un tamamını yönetmeye, bütün İstanbul’da 81 vilayetin her tarafından gelen, İstanbul’un zenginliğine zenginlik katan bütün hemşehrilerimize hizmet edeceğiz, onların da hayatını kolaylaştıracağız, yaşam kalitesini yükselteceğiz, gençlerimize, kadınlarımıza yerel inisiyatifte daha fazla fırsat tanıyacağız. Dolayısıyla bu açıdan baktığımız zaman herhangi beka sorunuyla ilgili ben bir endişe taşımıyorum.”
Kürt kökenli vatandaşların oylarını “herkesin kendi hanesine” yazdığını ancak bu tartışmayı etik bulmadığını aktaran Yıldırım, “Ben bütün İstanbullu kardeşlerime, İstanbullu hemşehrilerime şunu söylüyorum: Biz, bir genel seçim yapmıyoruz. Milletvekili, Cumhurbaşkanı seçmiyoruz. Onları yakın zamanda yaptık, bitti. İstanbul’u 5 yıllığına yönetecek, aradığınızda her an ulaşabileceğiniz, iç içe olacağınız yönetici seçeceksiniz. Dolayısıyla birtakım ideolojik kalıplarla, ön yargılarla hareket etmek, bu şehrin geleceğine bir katkı sağlamaz. O yüzden adaylara bakın, adayların kapasitelerine bakın, adayların tecrübelerine bakın, yapıp yapamayacaklarına bakın ona göre karar verin. Benim düşüncem budur.” ifadelerini kullandı.
“Yol, trafik sorunu, HDP’ye oy verenin de sorunu”
Hiç kimsenin oyunun, bir partinin cebinde olmadığını da ifade eden Yıldırım, şunları söyledi:
“Seçmen artık bilinçlendi. Bu bizim için de geçerli. AK Parti için de CHP için de HDP için de bütün siyasi partiler için de… İletişim kanalları çoğaldı. Özellikle gençler. Gençler şu anda bizim klasik siyasetle pek ilgilenmiyorlar. Onların ellerinde sosyal medya var, internet var, bu sosyal medya üzerinden sanal alemde her şeyi takip ediyorlar, ilgisiz filan da değiller. Kimin ne söylediğini kimin ne yapmaya kabiliyeti olduğunu da takip ediyorlar.”
“HDP seçmenine yönelik, onları ikna etme adına bir çalışmanız olacak mı?” şeklindeki soru üzerine Yıldırım, şu cevabı verdi:
“Özellikle HDP’ye yönelik bir çalışma yapmayı düşünmüyorum. Ben İstanbul’un bütününe hitap eden bir kampanya yürüteceğim. Yol, trafik sorunu, HDP’ye oy verenin de sorunu, CHP’ye oy verenin de sorunu, AK Parti’ye oy verenin de İYİ Parti’ye veya Saadet Parti’sine, Vatan Partisi, DSP herkesin sorunu. Dolayısıyla orada bir ayrım yapamazsınız ki. Hizmette siyaset olmaz. Benim bugüne kadar yaptığım işlerde bunu gördüm. Seçimde siyaset yaparsınız, kampanyanızda siyasetiniz neyse, partinizin ilkeleri neyse bunları savunursunuz ama seçim gününden sonra artık siyaset bitmiştir, hizmet başlamıştır, hizmette de siyaset olmaz. Herkesin ayağına hizmeti götüreceksiniz.”
Yıldırım, siyasette memnun olmayanların sayısını azaltmanın önemli olduğuna dikkati çekti.
“Şimdi bir dengeleme sürecindeyiz ekonomide”
Dünyada 2008 yılında ayarının bozulduğunu ifade eden Yıldırım, “Bir küresel kriz başladı. Amerika da başladı, bütün dünyaya yayıldı, hala devam ediyor. 10 yıldır dünyada ekonomi büyümüyor. Nüfus artmaya devam ediyor, ihtiyaçlar artmaya devam ediyor ama dünya ekonomisi 80 trilyon dolara çakıldı, kaldı. Yüzde 3’ün altında büyümeler gerçekleşiyor. Yüzde 3’ün altında büyümeler demek dünya küçülüyor… Enflasyonu, iş taleplerini dikkate aldığınızda büyük bir sorunla karşı karşıyayız. Tabii Türkiye bu sorundan bağımsız değil. Türkiye de dünyaya açık ekonomisiyle rahmetli (Turgut) Özal’dan beri her yönüyle şeffaf, ekonomisi dünyaya açık, ekonomik gelişmelerden etkilenen bir ülke. O bakımdan bizim mutlaka geleceğe yönelik daha toparlayacağı, daha olumlu mesajlar vermek mecburiyetimiz var.” diye konuştu.
İnsanları bir hayal dünyasına sürüklemek anlamında söylemediğini ifade eden Yıldırım, şöyle konuştu:
“Çünkü bu sıkıntıları biz yaşadık, geçmişte de yaşadık. Küresel krizde biz çok az etkilendik. Daha sonra 17-25 Aralık, Gezi olayları, 15 Temmuz’da düşünün, hemen sonra biz yüzde 4 küçüldük ama çok hızlı toparladık ve 2017’yi yüzde 7,4’le büyümeyle kapattık. 2018’de bir sıkıntı yaşadık, şimdi bir dengeleme sürecindeyiz ekonomide. Bunu da atlatacağız ve tekrar güzel günleri birlikte yaşayacağız.”
İstanbul’da yerel yönetimlerde 1994 yılından itibaren adı AK Parti değil ama AK Parti düşüncesinin iktidar olduğunu belirten Yıldırım, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığıyla iktidarın başladığını ve şu anda da devam ettiğini hatırlattı.
İstanbul’da yapılaşmayı, imarı dengeli yapamadıklarını ve şehrin dokusunun zaman zaman dikey yapılaşmayla bozulduğunu, bu konunun da gündem olduğunu anlatan Yıldırım, 1999 yılındaki depremden sonraki dönüşüm konusunda da geç kalındığını söyledi.
Dönüşümün hemen yapılması gerektiğini belirten Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Öncelikli işlerimizden bir tanesi bu. Yine depremle ilgili biliyor musunuz İstanbul’da büyük bir depremde insanları toplayacağımız emniyetli alan yok. Bazı ilçelerde hiç yok. Şu anda İstanbul’un içinde bulunan parkların tamamını kullansak, boş alanların tamamını kullansak yarısını ancak topluyoruz. Diğer yarısını toplayacağımız güvenli alan yok. Demek ki depremle ilgili iki tane önemli konu var. Birincisi; dönüşüm, ikincisi; tehlike anında insanları toplayacağımız alanlar.”
İstanbul’a belediye başkanı seçilmesi durumunda imar kirliliğiyle ilgili yapacağı çalışmalara değinen Yıldırım, belediye meclisinde plan, tadilat dosyalarının gündemin birinci maddesi olmayacağını, imar, revizyon dosyalarının meclis gündemlerinin ana konusu olmayacağını kaydetti.
Ismarlama, sipariş üzerine imar planı olmayacağını, şehirciliği esas alan, ada, mahalle, ilçe bazında dönüşümler olacağını anlatan Yıldırım, imar barışı konusuna değinerek, şunları anlattı:
“Türkiye’nin bir problemi var. İzmir’de binaların 62’si imar mevzuatına aykırı, ya imarı yok ya verilen imar hakkına aykırı yapılaşmalar var, eklentiler var, imar değişiklikleri var işlenmemiş veya çok sağlıksız dayanıksız yapılar var. Benzer İstanbul’da da var. Türkiye’nin her tarafında var. Mülkiyet problemleri var. Devletin arazisine, vakıf arazisine, üçüncü şahısların özel mülkiyetine yapılmış. Bunlar 40 senedir devam eden, hep ötelenmiş bir problem. Yani sorunları torunlara havale ederek bugünlere gelmiş.”
“Bu fiili durumu biz gördük, artık bunu kabul ediyoruz. Bundan sonra ne yapacaksınız. Sen bu fiili durumu eğer hukuki hale getirmek istiyorsan, bu binaları yenileyeceksen, kural neyse ona göre yenileyeceksin, kafana göre yenileyemezsin.” diyen Yıldırım, konuşmasına şöyle devam etti:
“Teknik olarak burada yenileme ihtiyacı varsa buna da itiraz edemeyecek, getirdiğimiz budur. Yani bu bir imar hakkı falan vermiyor, sadece bu mülkiyetten, imar uygulaması olmamasından kaynaklanan ciddi sorun var. Doğal gaz, elektrik bağlayamıyor, malın tapusu yok, kendisini mal sahibi hissedemiyor. Bunları kaldırdık, rahatlattık. Bundan sonrası modern şehircilik anlayışına göre kademe kademe değişim yapılacak.”
Depremsel değişimin ve yerinde dönüşümün olacağını ifade eden Yıldırım, imar yetki alanlarının yeniden tanımlanması gerektiğini belirtti.
“Bundan sonra dikey yapılaşma yok”
Bundan sonraki bakış açısının çok önemli olduğunu kaydeden Yıldırım, “Bundan sonra dikey yapılaşma yok. Yatay yapılaşmayı da yerinde dönüşümle düzelteceğiz ama bazı bölgelerde mutlaka yeni alan oluşturmamız lazım.” ifadelerini kullandı.
Tanzim sebze meyve satışı konusundaki tartışmalara değinen Yıldırım, meseleye bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşılması gerektiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yaşanan bu sebze meyve fiyatlarındaki dalgalanmalar, belirli mevsimsel şartlardan kaynaklanıyor. Siz kışın ortasında yazın sebzesini, meyvesini yerseniz, bunu normal fiyatlarla almayı beklemezsiniz. Karpuz yemek istiyorsunuz, eskiden karpuz yemek isteseniz kışın bulamazdınız. Şu anda sera var, turfanda denilen şey çok yayıldı. Karpuz yiyebilirsiniz ama bunun bir bedeli var değil mi? Yazın da karpuz sebil oluyor, neredeyse bedavaya alabiliyorsunuz. Bu ani fiyatlardaki oynaklığı bir ölçüde mevsimsel şartlara, o üretimin yapıldığı doğa olaylarına bağlamak lazım. Fırtınalar, seller oluyor, hortumlar oluyor. Burada ne oluyor? Tedarik zincirinde bir daralma oluyor, sıkışıklık yaşanıyor veya daha çok ihracata yükleniyor. İhracata yüklenince iç piyasadaki arz azalıyor, fiyat da hafif oynamalar oluyor.”
“Tekelleşme oluşmuşsa, fiyat kontrolü kaybolmuşsa devlet devreye girer”
Esas olanın piyasanın kendi şartlarında oluşması olduğunu vurgulayan Yıldırım, şöyle devam etti:
“Devlet ne zaman devreye girer? Devlet bir tekelleşme oluşmuşsa, fiyat kontrolü kaybolmuşsa devreye girer. Halk ekmeklerin oluşmasının arkasındaki düşünce budur ve o tutmuştur şu anda. Sebze, meyvedeki durumu… Şu anki müdahale yerindedir ama bunun daha uzun vadede kapsamlı ele alınması lazım. Hangi alanlarda ne kadar müdahale edilecek? Devlet ticaret yapamaz, uzun vadeli. Bu eşyanın tabiatına aykırı. Çünkü ticaret yapanın amacı para kazanmak, işini büyütmek ama devlet memuruyla bu işi sınırlı yapabilirsiniz. O bakımdan bu işi daha kapsamlı ele alacağız. Amacımız çarşı, pazardaki sebze, meyve satanlara, kuru gıda satanlara rakip olmak değil, orada eğer bir haksız kazanç, bir spekülatif hareket varsa bunları dengeleyecek bir hamle. Bunu şeye benzetin; Merkez Bankası var, dövizde birtakım spekülatif faaliyetler oluyor, ne yapıyor, müdahale ediyor. Müdahale, geçici bir müdahale oluyor ve işleri yoluna koyduktan sonra geri çekiliyor. Devletin böyle bir görevi de var. Bu serbest piyasaya müdahale anlamına gelmez. Onların alt yapısını çok iyi çalışmak gerekiyor. Şu andaki uygulamalar, kısmen rahatlatmış gözüküyor. En azından devletin bu konuda kayıtsız kalmadığını, icap ederse vatandaşı bu konudaki şikayetlerini ortadan kaldıracak adımları atabileceğini gösteriyor. Halk Ekmek bu şekilde başlamış ve bugün bir kalite tutturmuş vaziyette. Bir anlamda da piyasa kontrolünü de yerine getiren bir hale geldi.”
Hal Yasası’na göre hallerde bulunan kabzımallıkların yüzde 20’sinin üretici olması gerektiğine işaret eden Yıldırım, “Böyle bir şey yok. Üretici olmayınca ne oluyor? Hepsi işte oradan, buradan tedarik ediyor ve bu da orada sorunu artıran bir konu. Buna dikkat edeceğiz. Yani, mesela Bayrampaşa Hali’nde 764 dükkan var, bunlardan sadece 2 tanesi üretici, diğerleri değil. Üretici ile perakendeciyi buluşturacağız. Böylece fiyatlar düşecek.” diye konuştu.
Yıldırım, İstanbul’un Anadolu ve Avrupa yakalarında kurmayı planladıkları gıda üslerinde sebze, meyve, su ürünleri, kuru gıda, et ve süt ürünlerinin aynı yerde olacağını, bunun trafiği de rahatlatacağını, ihtiyaç sahiplerinin tüm ihtiyaçlarını buradan karşılayabileceğini anlattı.
“Ömrüm bu işlerde geçti”
“İstanbul’da trafik sorununu yüzde 100 çözerim diyene inanmayın.” sözlerinin bir gazetede “Trafik sorununu çözerim dersem bana inanmayın” şeklinde çarpıtıldığını söyleyen Yıldırım, “Aynı şeyi söylüyorum, ‘Yüzde 100 trafik sorununu çözeceğim.’ diye birisi diyorsa, ben de diyorsam bana da inanmayın. Bunu başaran hiçbir büyükşehir yok. New York’ta, Londra’da, Paris’te trafik daha ağır. Onlar hatta çözümü kısıtlama yaparak bulmuşlar, zonelar oluşturuyorlar, o zonelara girişleri paralı, caydırıcı yapıyorlar ya da yasaklıyorlar, tek plaka, çift plaka vesaire…” diye konuştu.
İstanbul’da katlanılabilir, akan bir trafik vadettiklerini belirten Yıldırım, toplu ulaşımda raylı sistemin payını artıracaklarını aktardı.
Yıldırım, “Gelecek 5 yıl içinde, raylı sistemin payını yüzde 48’e çıkaracağız. 518 kilometre toplam raylı taşıma sistemi olacak. Yüzde 48’e çıkarmak demek, kara yolunun payının da yüzde 48’e düşmesi demek. Ediyor 96, geriye yüzde 4 kaldı. O da deniz taşımacılığı. Bazıları ‘Deniz taşımacılığıyla İstanbul’un sorunları yüzde 100 çözülür.’ diyorlar. Böyle bir şey yok. Ben denizciyim. Ömrüm bu işlerde geçti. Karşıdan karşıya geçişlerin sayısı belli. Eskiden 2 köprü vardı, şimdi 3 köprü oldu. Yetmedi, Marmaray’ı da koyduk, yaptık, Avrasya Tüneli’ni de yaptık. 5 tane geçiş var.” ifadelerini kullandı.
Toplu ulaşımda entegrasyonu geliştireceklerini, park alanlarını artıracaklarını ve raylı sistemi yayacaklarını vurgulayan Yıldırım, “Biz şunu taahhüt ediyoruz, 5 sene içerisinde, her yöne vatandaş 750 metre gittiğinde bir toplu taşıma istasyonuna varacak. 750 metre yarıçapında ister doğu, ister batı, ister kuzey, ister güney, burada bir toplu taşıma istasyonu… Bu bir metrobüs, deniz taşımacılığı, bir iskele olabilir veya bir metro durağı olabilir.” şeklinde konuştu.
Bunu da yeşil ağ sistemi ile oluşturacaklarını dile getiren Yıldırım, “İstanbul’da yapılaşma toplam alanın sadece 5’te 1’inde.TEM otoyolunun güneyi ile sahil arasında yapılaşmanın yüzde 85’i var. İşte sorun da bu. İstanbul’un kuzeyi oldukça yeşil ama bu yeşili insanlar kullanamıyor çünkü erişemiyor. Yeşil koridorların amacı, yeşil ile maviyi buluşturmak. Kıyılarımız var ama karşınıza birden bina çıkıyor kesintiler bulunuyor sahilde. Denizle Kuzeyi buluşturacağız. Böylece yaklaşık 6 milyon metrekare bir yeşil alan kazanıyoruz, 30 mahallenin yararlanacağı bir koridor oluşturuyoruz. Bu çok büyük bir kamulaştırma getirmiyor. Atatürk Havalimanı taşındıktan sonra bu alan İstanbul’un en büyük fuar ve kongre merkezi olarak da kullanılacak. Hem yeşil alan ihtiyacı görülmüş olacak aynı zamanda İstanbul ekonomisine de büyük bir katkı sağlayacak.” diye konuştu.
Park 200 projesi
Yıldırım, yeşil koridorların 15 metreden daha az olmayacağını dile getirerek, Ataşehir, Ümraniye başta olmak üzere şehir içinde “yeşil teraslar” yapacaklarını ifade etti.
Bu alanların da şehirdeki oksijen miktarını artıracağını aktaran Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İstanbul’da 7 ilçede 200 metrede parka ulaşamayan mahalleler var. Bu mahallelerde insanlar 200 metre gidiyor ve yeşil alan da bulamıyor. Park 200 projesi kapsamında buralara parklar oluşturacağız. Bunlardan bir adım sonra semt bahçeleri bir adım sonra ise millet bahçeleri geliyor. Onun tamamlayıcı parçası ise yeşil koridorlar olacak. Böylece bir ekosistem bir çevre projesi ortaya çıkmış oluyor. Mahalle içinde mutlaka her 200 metre de bir yeşil alan olacak.
Diğer bir proje de Haliç Kesintisiz Yaşam Koridoru. Nüfusun yüzde 30’dan fazlasını barındıran bu bölgede bir ihtiyaç var. Burada birtakım yapılaşmalar var, yollarda kesintiler oluşuyor. İnsanların kendini sahile atıp, iyot kokusunu alabilecekleri, çocuklarıyla yürüyebilecekleri bir alana ihtiyaçları var. Bu kesintisizliği deniz teleferiği ile sağlayacağız yerine göre yüzer platform, yüzer yaya yollarıyla köprü ve yaya geçişleriyle sağlayacağız. Bunların üzerinde bazen ekolojik köprü dediğimiz bin köprü de olacak. Köprüyü değil de sanki yeşil bir bahçenin içinde yürüyormuş hissi verecek. Biz bunu genellik otoyollarda hayvanların geçişini sağlamak için yaparız. Burada da insanların kullanacağı ama görsel güzelliği de olan bir köprü olacak.”
İstanbul 4.0
Yıldırım, “İstanbul 4.0″ın “Endüstri 4.0″dan çağrışım yaptığını dile getirerek, şunları söyledi:
“Bir yönüyle İstanbul’a ‘dört dörtlük hizmet’ diye tanımlayabiliriz ama diğer bir anlamı teknolojik araçlarla İstanbul’un yönetimi, teknolojiyle yönetimi. Akıllı ulaşım sistemleri, 7/24 interaktif trafik yönetimi… 94’te Sayın Cumhurbaşkanımız iktidara geldiğinde İstanbul 1.0 vardı. Niye? O zaman İstanbul’un konuşulan konuları neydi? Toplanamayan çöpler, çamur, çukur ve hava kirliliği, Haliç’in kokuları. Bunlar konuşuluyordu. Bunlar gündemden kalktı. Daha sonra İstanbul 2.0’a geldik. İstanbul 2.0’da sosyal belediyecilik başladı. Yavaş yavaş kavşaklar, köprüler, raylı sistemler yapılmaya başlandı. O da tamamlandı. İstanbul 3.0’a geldik mega projeler oldu, Avrasya Tüneli, Marmaray, 3. köprü, hızlı tren gibi. Yenilikçi teknolojileri kullanarak, bunu trafik alanında yapabiliriz, turizm alanında yapabiliriz, fuarcılık alanında yapabiliriz, yani İstanbul’un altyapısını kullanarak, İstanbul’a katma değer sağlayacak birtakım hizmetleri, işleri yapmak. İstanbul 4.0’dan anlamamız gereken bu.”
Soru üzerine Yıldırım, hayvan haklarıyla ilgili kanunun yetersiz olduğunu, birçok konunun Kabahatler Kanunu’nda düzenlendiğini ve cezalarının anlamsız, küçük kaldığını belirterek, “Günün ihtiyaçlarına göre hayvan haklarını düzenleyen bir kanuna ihtiyaç var. Ayrıca başıboş hayvanlar da bir sorun. Onlara da çözüm getirecek bir düzenlemeye ihtiyaç var. Hayvanlara karşı işlenen suçlara verilecek cezaları da içerecek bir düzenlemeye ihtiyaç var.” dedi.
Yıldırım, bütün bunları içeren kapsamlı bir yasa yapmayı istediğini ancak yapamadığını ifade ederek, “Bu konuda çok fazla dernek var ve bu derneklerin de yaklaşımları birbirinden o kadar ayrışık ki bir ortak noktaya getirmek mümkün olmadı. ‘Biz bu konuyu bir meclis araştırma konusu yapalım.’ dedik. Dün itibarıyla diğer bazı milletvekili arkadaşlarımızla birlikte meclis araştırma komisyonu kurulması için önerge verdik. Bu önerge işleme girdi. Bu hafta içerisinde bu komisyon kurulacak. Hayvan hakları, hayvanlara yapılan kötü muameleye ilişkin kapsamlı bir meclis araştırması… Bu çalışmayı esas alarak yapılacak bir yasal düzenleme bütün kesimlerin ihtiyacına cevap vermiş olacak.” diye konuştu.
Binali Yıldırım, ileriki günlerde teknoloji bağımlılığıyla ilgili bir meclis araştırma komisyonu kurulacağını bildirdi.
Şehrin altyapısı, kaldırımları, binaların içerisindeki erişimlerin kanun ve kural olmasına rağmen engellilerin ihtiyaçları karşılamaktan uzak olduğunu dile getiren Yıldırım, “Birkaç sefer süre konuldu, maalesef bitmedi süre uzadı. Bunu behemehal bundan sonra öncelikli konu olarak ele almamız gerekiyor. ” ifadelerini kullandı.
“9 başlıkla projeleri takdim edeceğiz”
Yıldırım, İstanbul’un 39 ilçesinin bazılarını belirli bir kimlik tanımıyla geliştirmek istediklerini vurgulayarak, “Örneğin Fatih, ‘Kadim İstanbul’, Eyüpsultan ‘inanç turizminin merkezi’ gibi… Bir temayla geliştirdiğiniz zaman ilçenin bilinirliği de artacak ve ciddi anlamda bir katma değer elde edilecek.” diye konuştu.
“Toplamda İstanbullulara kaç projeyle geliyorsunuz?” sorusuna Yıldırım, “Bin 400- bin 500 proje var ama asıl 9 başlıkla projeleri takdim edeceğiz. Üreten İstanbul, Kolay İstanbul, Yaşayan İstanbul, Yeşil İstanbul, Güvenli İstanbul -deprem dönüşümü, şehrin güvenliği-, Dinamik İstanbul -daha ziyade spor alanlarının çoğaltılması- Çevreci İstanbul -atık yönetimi, yenilenebilir enerji gibi konular, İstanbul’un havasının kirlenmesini önleyecek her türlü projeler- Herkes için İstanbul ve Akıllı İstanbul şeklindeki ana başlıklar altında yüzlerce proje var.” karşılığını verdi.
Binali Yıldırım, “Projelerin tamamı 5 yılda hayata geçer mi?” sorusu üzerine, “Tamamı geçmez ama önemli fark oluşturur.” dedi.
Kendisini en çok yoran projenin Marmaray olduğunu belirten Yıldırım, şunları anlattı:
“Marmaray, sadece bir toplu ulaşım projesi değil, aynı zamanda bir tarih projesi. Marmaray sadece kazılardan dolayı 5,5 yıl gecikti. İnsanlar bizi acımasızca eleştirdi. Bir yandan da İstanbul’un 2 bin 500 yıllık bilinen tarihi 8 bin 500 yıla çıktı. Eğer müsaade etseydik, artık 7’nci yüzyıl belki 6’ıncı yüzyıl belki milattan önceye kadar gideceklerdi arkeologlar. ‘Artık insaf edin, yeter.’ dedik. O dönemde beni en çok yoran projeydi. 2004’te temel attık. Fiilen 2009’da başlayabildi. Proje Japon ve Türk firmalarının ortak yapımı. Normal şartlarda onları verdiği tarihe göre 2018’de bitecekti. Biz, Cumhuriyet’in 90. yıl dönümünde açtık. Onun adı, Türklerin son dakika mucizesi.”