ZENGİNİN ADALETİ: LİYAKAT DEĞİL. AKRABALIK ESAS. |
Sesli ve görüntülü izle.
Sevgili dostlar.
Eskiden torpil gizli kapılar ardında yapılır, en azından bir utanç hissiyle örtbas edilmeye çalışılırdı.
Ama şimdi durum çok farklı; her şey açıkça, kameralar önünde, adeta bir başarı hikayesi gibi anlatılıyor.
Adli Yargı Hakim ve Cumhuriyet Savcıları Kura Töreni’nde, Özlem Zengin’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’a dönerek sarf ettiği şu sözler, artık hiçbir şeyin gizlenme gereği bile duyulmadığını gözler önüne seriyor:
“Benim yeğenim Arif Dağhan’ı da telaffuz etmek istiyorum, kurada adını görürüz.”
Bu söz, liyakat ilkesinin tamamen rafa kaldırıldığı bir sistemin ilanıdır.
Artık bir kişinin bilgi, yetenek ve çalışkanlıkla bir yere gelmesi değil, kimin yakını olduğu önemlidir.
O kadar olağan hale gelmiş ki, artık saklama gereği bile duymuyorlar.
Hukuk Yerine Torpilin Yükselişiyle
Milletin Makamlarında Aile Saltanatı. Halk İçin Değil, Kendi Çıkarları İçin Oradalar.
Bu sözler, aslında hukuk sisteminin geleceğini de özetliyor.
Savcı ve hakim olabilmek için yıllarca eğitim alan, sınavlara giren, mülakatlardan geçen binlerce genç için verilen mesaj çok açık.
Eğer torpilin yoksa, çabanın bir anlamı yok.
Eğer bir yerlere yakınsan, başarıyı hak etmene gerek yok.
Eğer hakkın yendiyse, bunu kabullenmek zorundasın.
Adaletin temeli, bağımsız ve tarafsız yargıdır.
Ancak böylesine aleni bir torpil mekanizması varken, halkın hukuka güven duymasını beklemek mümkün mü?
Bir mahkeme salonunda, torpille gelen bir yargıcın verdiği karara kim inanır?
Bu Kadar Rahatlığın Sebebi Ne?
Özlem Zengin, bunu dile getirirken en ufak bir rahatsızlık bile hissetmiyor. Çünkü sistem artık liyakati değil, bağlantıları ödüllendiriyor.
Kendi emeğiyle bir yerlere gelmeye çalışan insanlar dışlanırken, torpilli olanlar ön sıralara oturtuluyor.
Bu düzen, yıllar içinde öyle kökleşti ki, torpil artık bir utanılacak şey değil, bir ayrıcalık gösterisi haline geldi.
Ve en acı olanı ne biliyor musunuz? Bu durum, toplumda bir alışkanlık yaratıyor.
İnsanlar artık bunu yadırgamıyor, sadece “Bizim de torpilimiz olsa” diyerek kaderlerine razı oluyor.
İşte liyakatın ölümü budur: İnsanların, emeğin karşılıksız kaldığını kabullenmesi.
Halka Değil, Kendi Ailelerine Hizmet Ediyorlar
Milletvekili sıfatı taşıyanların görevi, halkın sorunlarına çözüm üretmek, ülkenin geleceğini inşa etmek değil midir?
Ancak görüyoruz ki bazıları için bu makamlar, aile fertlerini işe yerleştirme, kendi çevrelerini güçlendirme, devleti bir aile şirketine çevirme aracına dönüşmüş.
İş arayan milyonlarca genç varken, torpili olmayanın şansı yok.
Adalet sistemine güvenmek isteyen halk varken, torpille belirlenen hakimler ve savcılarla hukuk yerle bir ediliyor.
Milletin vekili olması gerekenler, milletin hakkını gasp eden menfaatçilere dönüşmüş.
Özlem Zengin gibi isimler, bulundukları konumu halk için değil, kendi yakınları için bir güç alanı olarak görüyor.
Halka hesap vermek zorunda olduklarını unutmuş durumdalar. Çünkü sistem, halka değil, güç sahiplerine hizmet eden bir düzene dönüşmüş.
Unutulan bir şey var.
Halk bu adaletsizliğe bileylenmiş unutmaz.
Bugün milletin hakkını gasp ederek güç kazananlar, yarın Allah’ın huzurunda her şeyin hesabını verecekler.
85 milyonun hakkını gasp edenlerin, dün kimleri kınadıysalar, bugün aynı şeyi yapıyorlar.
O günkü haksızlıkları, şimdi kendi iktidarımızda yapma hakkımız yok.
Bizim gücümüz, adaletin ve hakkaniyetin teminatı olmalı.
‘Bohemian Rhapsody’ gibi eşcinsel temalı bir filmi izleyip öven, Türk aile yapısına tamamen zıt bir tutum sergileyerek sekülerlere şirin görünme çabası içindeki biri, asla milli ve manevi duygularla AK Parti’ye oy verenlerin değerlerini temsil etmez.
Özlem Zengin, ne bu milleti ne de AK Parti’yi temsil eden bir isimdir.
90’lı yıllarda başörtüsü için verdiğimiz onurlu mücadeleyi unuttu.
O direniş, bugünün Özlem Zenginleri’ne değil, Anadolu’nun fakir, saf ve inançlı kızlarına aitti.
Onlar, torpilsiz, hak ve adaletle eğitim almak için savaştılar. Başörtüsü yüzünden haklarından mahrum bırakıldılar.
Bizler, onların haklarını savunmayı onur bildik.
Bu mücadele, sadece bir örtü meselesi değil, milletin özgürlüğüne, onuruna ve maneviyatına yapılan saldırılara karşı verilen cevaptı.
Erdoğan’ın ismi üzerinden kurdukları düzende, onu kullanarak halktan kopardılar.
Halkla arasına bir duvar ördüler ve bu yüzden gerçekleri göremeyen insanlar, kimin ne olduğunu bilmekte zorlanıyor.
siyaset, eleştiriyle büyür, fikirle gelişir.
Eleştiriyi yok sayan bir yapı, kendi içindeki çürümenin farkına varmadan yok olur.
Erdoğan, inanmışlarla değil, ikna edilmişlerle yol yürüdüğü için kendi içindeki samimi insanları görmedi.
ve son yerel seçimleri malesef kaybetti.
Analiz. Nejmettin YILDIRIM