FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi sırasında kapatılan Kuleli Askeri Lisesi, Vaniköy, Beykoz bölgelerinde yaşananlar ve Çengelköy Polis Merkezi’nin işgal edilmesi ile burada çıkan olaylarda 8 kişinin şehit edilmesine ilişkin yürütülen soruşturma sonunda hazırlanan iddianamenin detayları ortaya çıktı.
15 Temmuz Çengelköy ve Kuleli iddianamesi hazırlandı
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu’nca, FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi sırasında kapatılan Kuleli Askeri Lisesi, Vaniköy, Beykoz bölgelerinde yaşananlar ve Çengelköy Polis Merkezi’nin işgal edilmesi ile burada çıkan olaylarda 8 kişinin şehit edilmesine ilişkin yürütülen soruşturma sonunda hazırlanan, bin 318 sayfalık iddianamede, müşteki beyanlarına yer verildi.
“O şerefli gün bu gün. Gerekirse ölün ve öldürün”
Müştekilerden Sedat Ergün darbe girişimini öğrendikten çıkıp Beykoz Anadolu Hisarı’na indiğini anlatarak, toplanan kalabalığın, askerlerin üzerine yürümeye başlamasıyla buradaki askerlerin halka, “Tamam biz bu darbeye karşıyız” diyerek adeta teslim olduklarını aktardı.
Ergün, saat 23.00 sıralarında Kuleli Askeri Lisesi’ne doğru yürüyen bu askerlerin arkasından, tahminen 3 bin kişiyle gittiklerini dile getirerek, askerlerin burada vatandaşların üzerine bir anda gaz bombası attığını kaydetti.
Gaz bombasının ardından vatandaşların üzerine silahla ateş edildiğini belirten Ergün, burada vurulan vatandaşların olduğunu ifade etti.
Ergün, Kuleli Muhtarlığının olduğu yerde 20 kişiyle sıkıştığını ve yanlarına gelen askerlerin başında bulunan rütbelinin vatandaşlarla Cumhurbaşkanı Erdoğan’a küfürler ettiğini anlatarak, “Başlarındaki komutan, bize hitaben ‘Sizin bu başınızdakilerin bozup parçaladığı ülkeyi biz sabah düzelteceğiz, düzgün bir ülkede yaşayacaksınız. Bize engel olanı vuracağız.’ deyip ardından askerlerine dönerek, ‘Hani içeriye girdiğinizde ölmek için şan ve şerefiniz için yemin etmiştiniz. O şerefli gün bu gün. Gerekirse ölün ve öldürün.” şeklinde sözler söylediğini aktardı.
Bunun üzerine grupta yer alan bir vatandaşın komutana, “Sen askerleri gazlama. Bunlar bizim kardeşlerimiz. Sabah sen gününü görürsün. Sen askerleri gaza getirme. Cumhurbaşkanına nasıl küfür edersin. Sen nasıl komutansın.” diyerek tepki gösterdiğini aktaran Ergün, ifadesinde şunları kaydetti:
“Bunun üzerine komutan bize dönerek, askerlere ‘vurun bu vatan hainlerini kurşunlayın’ dedi. Bize döndü ve silahla ateş etmeye başladı. Askerler de ateş ettiler. Özellikle öğrenci apoletleri olan askerler vatandaşa silahla ateş ettiler. Bir iki dakika sonra silahla ateş etme kesildi. Bize ‘evlerinize girin yoksa sizi vuracağız’ dediler. Biz bir kaç dakika kadar burada kaldık. Burada kısa boylu bir komutan, sürekli Cumhurbaşkanına küfür ediyordu. Sonra bizim içimizdeki arkadaşlar dayanamadılar, tepki gösterdiler. Bunun üzerine direkt bize doğru gelerek silahla ateş ettiler. ”
Müşteki Sedat Ergün, buradan ayrıldıktan sonra askerlerin kendisini alıkoyduğunu, yere yatırıp dövmeye başladığını anlatarak, ardından kendisini askeri lisenin içine sokan askerlerin, işkence ettiğini söyledi.
“O çok sevdiğiniz kişinin başına bu işler sabah gelecek”
Burada tutulurken yaşanan diyalogları da ifadesinde anlatan Ergün, “Bombalar patlayınca Kuleli Askeri Lisesi önünde bulunan komutanlar ve askerler, bir anda sevinç çığlıkları atmaya başladılar ve komutan bana dönerek, ‘Sabah o çok sevdiğiniz kişinin de başına bu işler sabah gelecek, merak etmeyin, bakın ona neler yapacağız.’ dedi. Burada komutan ayrıca, siyah elbiseli bir polis memurunu darp etti. Polise ‘sen de silahla ateş edeceksin’ dedi. Polis de ‘ben vatandaşa ateş edemem’ deyince, bir anda polisin sol gözüne yumruk attı.”
Ergün, şüphelilerin fotoğrafları gösterilerek yapılan teşhislerde içinde bulunduğu kalabalığa ilk ateş eden kişinin şüpheli eski albay Mehmet Karabekmez olduğunu vurgulayarak, “Vatandaşın elinden dayak yedikleri için aldığımız askerlerin yanına giderek onlara da ateş etmelerini söyledi. Hatta ateş etmeyen bir askeri Mehmet Karabekmez, kendisi vurdu. Bizim sayımız 3 bin civarına ulaşınca bizimle baş edememeye başladılar. Daha sonra Karabekmez bize doğru bağırarak, ‘taşkınlık yapmayın biz kışlamıza gideceğiz’ dedi. Mehmet Karabekmez isimli şahsı kesin ve net olarak teşhis ediyorum.” ifadesini kullandı.
Yine yapılan teşhislerde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve vatandaşlara küfür eden şüphelinin Muhbub Ulusoy olduğunu belirten Ergün, şüpheli Ulusoy’un, “Hedef gözetmeksizin ateş edin” diyerek, ‘vur’ emri verdikten sonra açılan ateşle Murat Akdemir’in şehit olduğunu söyledi.
Şüphelilerin, Kuleli Askeri Lisesi’nden çıkışları, yaya olarak Beykoz bölgesine intikalleri ve sonrasındaki eylemlerine ilişkin fotoğraf karelerine de yer verilen iddianamede, alınan görüntülerle olayın gelişimine göre kronolojik olarak sıralandı.
Tanık anlatımları
İddianamede, hakkındaki dosya tefrik edilen ve idari tahkikat aşamasında tanık sıfatıyla dinlenilen şüpheli Recep Derin’in ifadesine de yer verildi.
Darbe girişiminin yaşandığı gün saat 14.00’e kadar her şeyin normal olduğunu ve hiçbir hareketlilik olmadığını belirten Derin, “Saat 14.00 gibi görevi yeni devralan lojistik destek komutanı Yarbay Turgay Ödemiş, nöbetçi olduğum yeri arayarak, oradaki mühimmat depolarında toplam kaç adet boş ve dolu şarjör olduğunu sordu. ‘Sayıp bilgi verin’ dedi. O sırada yanıma dinlenmek için gelen Uzman Çavuş Sadık Atıcı, orada bulunan bir asker ile beraber dolaplardaki mühimmatları sayıp dahili telefondan lojistik destek komutanı Yarbay Ödemiş’i arayarak, kaç adet dolu ve boş şarjör olduğunu söyleyerek kapattı.” diye konuştu.
Derin, saat 16.00 sıralarında güvenlik kameralarından okula 4 adet askeri kamyonun giriş yaptığını gördüğünü söyleyerek, “Piyade Başçavuş İbrahim Özdek, askerlere mühimmat sandıklarını o odaya taşıttırdı ve astsubay çavuşa ‘İçeriden sakın ayrılma. Askerlerin başında dur, dışarı kimse çıkmasın. Kapıyı kapat, kimse girmesin akşam 9’a, 10’a kadar bitirin’ dedi. Askerler bulunduğum odaya iki tane büyük yeşil renkli mühimmat sandığı getirdiler, bıraktılar.” ifadelerini kullandı.
“Hainlerden karşı çıkan olursa vurun”
Akşam saat 20.30 sıralarında santraldeki görevli askerin, kendisinin nöbetçi olduğu yeri arayıp “Erdal yarbayımız alarm verdi. Tatbikat var herkes acil iç bahçeye gelecek” dediğini dile getiren Derin, şunları söyledi:
“Nizamiye bölgesinde askerler ve öğrenciler vardı. Orada okul komutanı Mürsel Çıkrıkçı bağırarak ‘subay, astsubay arkadaşlar yanıma gelsin’ dedi. Kendi aralarında konuştular. Daha sonra Çıkrıkçı ‘herkes beni dinlesin’ diye bağırdı. ‘Bu anlattıklarımın hepsi gerçek Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koymuştur. Sıkıyönetim ilan edilmiştir. Anadolu yakası müfrezeleri komutanı benim’ dedi. Mürsel Çıkrıkçı dışarıyı göstererek ‘dışarıdaki hainlerden karşı çıkan olursa vurun’ dedi. Daha sonra ‘benim verdiğim emirleri dinlemeyen olursa, verdiğim emirlere uymayan olursa, geri duran olursa, kaçan olursa, komutanlarının emirlerine itaat etmeyen olursa, ben ve komutanları tarafından vurulacaktır’ dedi. Herkes birbirine ‘ne oluyor?’ diye soruyordu, askerler de, öğrenciler de ‘gerçek mi bu şaka mı yapıyorlar?’ diyordu. Benim gördüğüm öğrenciler ve askerler birbirlerine soruyorlardı. Ben de olayın şaka olduğunu düşündüm.”
Daha sonra Üsteğmen Mustafa Paycı’nın kendilerini 13 asker ile birlikte okulun nizamiyesinin yan tarafındaki bahçeye götürdüğünü belirten Derin, “Bizi orada sırayla yerleştirdi. ‘Okulun güvenliği bize ait burada bekleyeceksiniz’ dedi. Emir verdi ve bizi orada bırakarak ayrıldı. Biz de orada beklemeye başladık. Beklerken öğrencilerin önümüzden ana yoldan geçerek Beykoz yönüne doğru gittiklerini gördüm. Ellerinde silah vardı.” dedi.
Derin, neler olduğunu merak ettiğini için nizamiye önünde kalabalık olan yere geldiğini aktararak, şöyle devam etti:
“Orada Mürsel Çıkrıkçı vardı. Yoldan geçen hiçbir şeyden haberi olmayan sivil insanları durdurup yere yatırıp dövdüklerini gördüm. Aklımdan çıkmayan şey, müzik açık olan bir arabayı çevirip nizamiye önünde 3 kişiyi yere dizüstü çöktürüp dövdüler. Ellerini arkadan plastik cırtlarla bağladılar. Mürsel Çıkrıkçı ‘ülkeyi siz bu hale getirdiniz ne namus kaldı, ne onur kaldı, ne şeref kaldı’ diyerek botlarıyla gençleri tekmeliyordu. Daha sonra oradan geçen bir genci daha durdurmuşlardı. Onu da yere diz üstü oturtup dövmeye başladılar. Başçavuş Mahbup Ulusoy silahın dipçiğiyle o genç çocuğa vuruyordu. Daha sonra Mürsel Çıkrıkçı bağırarak ‘o karakola gideceğiz o pezevenk bekçiyi alacağız’ diyordu. ‘Silahımı getirin’ diye bağırdı. Orada aklımda çok net olan şey Erdal Yarbay polise ‘hemen amirini ara konuşacağım’ dedi. Daha sona telefonda ‘sizin polisler bizim emrimiz altında. Silahlı Kuvvetler yönetime el koydu’ dedi, telefonu kapattı.”