İSTANBULA BİZ İHANET ETTİK. |
Sevgili dostlar,
Bir zamana takılmak, eski günleri yâd etmek, zamanımızın geldiğini mi gösteriyor?
Bilmiyorum ama…
1983…
O yıl, çocukluğum adeta bir rüya gibiydi.
Maltepe Süreyyaplajı’nda geçirdiğim o günlerde, denizin tuzlu kokusu, sahilde yalın ayak koşan çocukların neşesi ve martıların gökyüzüne karışan sesleri, İstanbul’un büyülü ruhunu yansıtırdı.
İstanbul, o zamanlar yaşayan, nefes alan bir hikayeydi; her sokağı, her dalgası bana özgürlüğün ve umut dolu bir yarının vaadini sunar gibiydi.
Gençliğimin izleri ise Küçükyalı sokaklarında kaldı.
Bir gün, Bakireler Anıtı’na çıkmış,
Kumsalda, güneşin sıcaklığı altında uzanırken, İstanbul’un sunduğu özgürlüğü tüm bedenime, tüm ruhuma işlemişti.
Gökyüzüne bakıp, nasıl biri olacağımı hayal etmiştim.
Şimdi o küçük ben tebessüm ediyorum.
Keşke ona şunu söyleyebilseydim:
“Sen o günlerde kal, buralar karanlık olacak diye bilseydim.”
O an, şehirle bütünleşmiş, kendimi İstanbul’un bir parçası olarak hissettiğim anlardı.
Fakat zamanla, İstanbul’un büyülü tablosunda dramatik değişimler meydana geldi.
Beton duvarlar yükseldi, eskiden özgürce koştuğumuz sahiller yerini araçlar ve soğuk yollar aldı.
Yürümek, adeta bir lüks haline geldi.
Viyadükler, otoparklar, duvarlar… İstanbul’un ruhunu, o canlı, sıcak dokusunu yavaşça silip süpürdüler.
En acı kısmı ise; bu dönüşümün farkında olup da sessiz kalmamızdı.
Kendi şehrimizi, o eşsiz yaşam coşkusunu ve özgürlüğünü başkalarına teslim ettik.
Sahillerimizi, plajlarımızı kaybettik.
Denizin kokusunu, o anıların sıcaklığını unuttuk.
Hepimiz, İstanbul’un ruhsuzlaşmasına göz yumduk.
Şimdi, İstanbul hâlâ orada; ama karanlık.
Ya da ben, o eski, umut dolu günlerden çok uzağa gittim.
Çünkü İstanbul’a ihaneti biz ettik.
Bu anılar, geçmişin ne kadar değerli olduğunu hatırlatırken, aynı zamanda İstanbul için geleceğin karanlığı beni korkutuyor.
6 Mart 2025, İstanbul için her şey geç.
“bu bir gerçek hikayemden altındı “