Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in edebiyat hocası, yazdığı şiirler hakkında bir soru sordu. Üstad şöyle yanıtlamıştı. “O şiirler ruhumun iniltisidir.” Şimdi bende ruhumdan gelen inilti ile yazıyorum. Bir zamanlar yan yana yürüdüğümüz yollar, bugün bizi sessizce birbirinden ayırıyor. İnancın yerini onlarda menfaat, bizde samimiyetin yerini onlarda koltukların gölgesi aldı. 1994 yılı… Rahmetli Erbakan Hocamızın önderliğinde, bu […]
Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in edebiyat hocası, yazdığı şiirler hakkında bir soru sordu.
Üstad şöyle yanıtlamıştı.
“O şiirler ruhumun iniltisidir.”
Şimdi bende ruhumdan gelen inilti ile yazıyorum.
Bir zamanlar yan yana yürüdüğümüz yollar, bugün bizi sessizce birbirinden ayırıyor.
İnancın yerini onlarda menfaat, bizde samimiyetin yerini onlarda koltukların gölgesi aldı.
1994 yılı…
Rahmetli Erbakan Hocamızın önderliğinde, bu ülkenin mazlumlarının, inançlılarının sesi yeniden yükselmişti.
O yıllar; yoksulların, başörtülünün, inancını yaşayanların toplumda görünür olduğu yıllardı.
Gençliğimin en temiz çağında, yirmili yaşlardaydım.
İlk oyumu, o dönemin belediye başkanı, yarını başbakanı bugünün Cumhurbaşkanı Erdoğan’a vermenin gururunu yaşadım.
Sadece bir kişiye değil; bir ruha, bir duruşa, bir davaya inanarak verdik oyumuzu karşılıksız, menfaatsizce, bir anne-baba sevgisiyle.
O, bir şiir okuduğu için haksız yere cezaevine girdiğinde, ben maaşımla 40’a yakın şiir kaseti alarak destek olduğum gibi ezberlemiştim.
Şiirleri.
Bu şarkı burada bitmez demişti.
Bir davamız vardı.
Bu dava sadece bir parti değildi;
tabelalar, koltuklar veya sloganlardan ibaret hiç değildi.
Bu dava, ezilen bir milletin yeniden ayağa kalkması, halkın sesi ve duasının hakkın ortaya çıkmasını sağlamasıydı.
Saf ve temiz duygularla yürüdük o yıllarda.
Hiçbir zaman parti insanı olmadım.
Partilere inanmadım; çoğu zaman çıkar hesaplarını ve koltuk mücadelelerini hatırlattılar bana.
O yıllar için parti bir araçtı; bir lider etrafında millet samimiyetle kenetlenmişti.
Mitinglerdeydim…
Partili olduğum için değil; ezilenlerin yanında duran o sesi içtenlikle benimsediğim için.
15 Temmuz gecesi de aynı inançla, ne olduğunu bilmeden abdestimi alıp yollara düştüm arkadaşımla.
Allah’a güvenerek bir davaya inanarak samimiyetle.
O geceyi, duaları bol, korkusu gerçek ama yüreği kararlı geceyi unutamam.
Ama zaman değişti…
Etrafında kümelenenleri gördüm.
Halkla omuz omuza yürüyenlerin yerini, samimiyetten uzak davranışlar aldı.
Bir zamanlar fakirin kapısı olan belediyeler şimdi gösterişli hale geldi.
Halkın yanında duran vekiller, bakanlar, halktan uzak ortamlarda yer alıyor.
Biz, zalime karşı daha güçlü bir ses için ıslandık bu yollarda.
Ama bugün halkın sesi olmak yerine, halktan kopuk bakanları, milletvekillerini izleyerek halktan uzaklaştığını sadece zenginlerin Düğün ve cenazelerinde gördük.
Şeyh Edebali Hz. der ki: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.
” Ben 30 yıldır Ataşehir’de yaşıyorum. 20 yaşındaydım, şimdi 51…
Hâlâ imar hakkım gasp edilmiş durumda,
hâlâ hakkımı alamıyorum 30 yılık imar affından yararlanılmış eski bir binam var tapum var ama imar affı olan yerde binamı dahi yaptıramıyor depremde davamız olan ölümü bekliyorum.
YEDPA ilk açılışına geldiniz.
Siz İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken anneciğim “İmarımızı istiyoruz” dediğinde verdiğiniz cevabı hâlâ unutamıyorum: “Ben mi gelin dedim size?” Ama biz başkaları gibi devletin malına çökmedik; kuruşu kuruşuna ödediğimiz tapumuzu iki defa sattın aldık , hem de adil olmayan fiyatlarla.
Sözünüz içimize hançer gibi saplandı ama sustuk;
çünkü inanmıştık.
O zamanlar ruh vardı.
Ama bugün… O ruh yok oldu.
Bizim samimi davamız.
Başkaları için koltuk davasıymış.
Sayın Cumhurbaşkanım, bu satırları kırgınlıkla değil; içten bir sızıyla inilti ile yazıyorum.
Dualarım 1994’ün o saf ruhunda anılarda kalacak ..
Sizi Allah’a emanet ederek vedalaşıyorum.
Bir zamanlar yağmurda birlikte yürüdüğümüz yollarda ıslanan sadece biz kaldık.
Bu, bir inanç sahibinin yüreğinden yükselen sessiz ve samimi bir çığlık.
Bir zamanlar en yakından size bakan biriyken…
şimdi uzaklardan, sessizce size bakan bir vatandaş olarak.
Bu sessizlik, düşmanlıktan değil; kırgın bir yüreğin, içten bir sitemin derinliğinden yükselen bir ELVEDA’dır.
Hakkım sana sadece helal olsun.
Nejmettin YILDIRIM