MİLLİ GÖRÜŞÜ ”KAYBETTİLER”

MİLLİ GÖRÜŞÜ ”KAYBETTİLER”

Genel Başkan Temel Karamollaoğlu’nun ardından Saadet Partisi Gençlik Kolları Başkanı ve Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman da bir skandala imza attı. Karaduman Çamlıca Camii’ni peygamberimizin döneminde münafıklar tarafından yapılan Mescid-i Dırar’a benzetti.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Regaip Kandili gecesi ilk namazı kılınan Çamlıca Camii için, skandal ifadeler kullanmıştı. Genel Başkanı Karamollaoğlu’nun izinden ilerleyen Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman da sosyal medya hesabı üzerinden Çamlıca Camii ile ilgili şok edici ifadeler kullandı. Karaduman, Çamlıca Camii’ni Peygamberimizin döneminde münafıkların İslam aleyhindeki faaliyetleri yürütmek için yaptığı Mescid-i Dırar’a benzetti.

 

Mescid-i Dırar

Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz zamanında münafıkların, fitne, fesâd yuvası ve silâh deposu olarak Kuba’da yaptırdıkları mescid.

Peygamber efendimiz, Mekke’den Medine’ye hicret buyurduktan sonra, Medîne ahâlisinin müslüman olması ve Peygamber efendimize tabî olmaları, Medîne’de bâzı kimselerin hoşuna gitmemişti. Zahiren müslüman olduklarını söyledikleri hâlde, hakîkatte îmân etmeyen münafıklar, fırsat buldukça müşriklerle ve Medîneli yahûdîlerle birleşerek, müslumanlara karşı hareketten geri durmuyorlardı. Baş münafık Abdullah bin Übey bin Selûl’ün dayısının oğlu olan Ebû Âmir Râhib Abd-i Amr bin Seyfî, câhiliyye devrinde ruhbanlığa özenir ve ruhban elbisesi giyerdi. Peygamber efendimiz, Medîne’ye hicret buyurunca, O’nu kıskanan Ebû Âmir, kendisine uyan on beş veya elli kişiyi yanına alarak Mekke’ye gitti. Bedr savaşında müşrikler safında Peygamber efendimize karşı savaştı. Uhud ve Hendek savaşlarında da müşrikler arasında bulunan Ebû Âmir, Mekke’nin fethinden sonra Taife; Tâiflilerin müslüman olmaları üzerine de Şam’a gitti.

Ebû Amir, Kubâ köyündeki münafıkların arasında bulunduğu sırada münafıklara; “Ben bu Mirbediniz’e (Kubâ Mescidi’ne) giremem! Zîrâ, Muhammed’ in Eshâbı beni görürler ve bana hoşlanmadığım bir şey eriştirirler” dedi. Zâten Kubâ Mescidi’ne gönüllü olarak girmeyen münafıklar ona; “Biz bir mescid yaparız, sen onun içinde yanımızda oturur, konuşursun” dediler. Ebû Âmir; “Öyle ise, siz kendi mescidinizi yapınız. Gücünüz yetebildiği kadar kuvvet ve silâh hazırlayınız. Ben de Rum hükümdarı Kayser’e gidip, Rumlardan asker getireceğim, Muhammed ve Eshâbını Medîne’den çıkaracağım” dedi.

Daha önce Kubâ Mescidi’nde mü’minlerle birlikte namaz kılar gözüken Kubâ münafıkları; “Ebû Âmir, Rum Kayseri’nin yanından gelip içinde namaz kılacak” diyerek Kubâ Mescidi’ nin karşısında Dırâr Mescidi’ni yapıp kendi cemaatleriyle mü’minlerin arasını ayırmak istediler. Hizam bin Hâlid, Sa’ lebe bin Hâtib, Muttalib bin Kuşayr, Ebû Habîbe bin Ez’âr, Abbâd bin Huneyf, Câriye bin Âmir, Zeyd bin Câriye, Mucemmî bin Câriye ve diğer münafıklar hep bir arada toplanarak Kubâ Mescidinin karşısında Dırâr Mescidi’ni binâ ettiler. Fitne ve düşmanlık merkezi olan Mescid-i Dırâr’ın içinden, Hizam bin Hâlid’in evine çıkılırdı. Mücemmî bin Câriye de, Dırâr Mescidi cemâatinin imâmı olmuştu.

Peygamber efendimiz, Tebük’e gitmek üzere hazırlandığı sırada, Dırâr Mes-cidi’nin kurucularından beş kişilik bir hey’et gelerek; “Yâ Resûlallah! Kış gecesinde ve yağmurlu zamanlarda hasta ve hacet sahibi olanların namaz kılmaları için bir mescid yaptık. Sel geldiği zaman vâdi, Kubâ Mescidi cemâati ile aramıza engel oluyor. Namazımızı kendi mescidimizde, sel çekilip gidince de onlarla birlikte kılacağız. Senin gelip mescidimizde bize namaz kıldırmanı arzu ediyoruz” dediler.

Sevgili Peygamberimiz de; “Ben, şimdi sefere çıkmak üzere meşgul bulunuyorum. Seferden dönüp gelecek olursak ve Allah da dilerse, yanınıza gelir, onun içinde size namaz kıldırırız” buyurdu.

Münafıklar, müslüman cemâati bölmek, kendi emellerine ulaşmak için fitne çıkararak onları birbirine düşürmek istiyorlardı. Hattâ Bizans askerlerini Medine’ye davet edip, mescide depo ettikleri silâhlarla onlara yardım edeceklerdi. Peygamber efendimizin orada namaz kılmasını sağlamakla da, Mescid-i Dırâr’ın mukaddes bir yer olduğu intibaı hâsıl olacaktı. Böylece müslümanlar orada namaz kılmak için yarışa girecek ve münafıkların ağına düşeceklerdi.

Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, Tebük’ten dönüp Medine’ye gelirken, Zi-Evân denilen yerde konakladı. Bu sırada Dırâr Mescidi kurucuları yâni münafıklar, gelip Peygamberimizi mescidlerine götürmek istediler. Server-i âlem sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz, münafıkların bu davetini kabul buyurarak gitmeye karar vermişti. Allahü teâlâ Tevbe sûresi 107-110. âyet-i kerîmelerini inzal buyurarak gerek Dırâr Mescidi ve gerek bu mescid halkı hakkında işin iç yüzünü bildirdi. İnen âyetlerde meâlen şöyle buyruldu: “Bir de zarar vermek, mü’ minlerin arasına ayrılık sokmak için ve bundan önce Allah ve Resulü ile harb edenin gelmesini beklemek için bir binâ yapıp, onu mescid edinenler ve; “Bununla iyilikten başka bir şey kasd etmedik” diye muhakkak yemin edecek olanlar vardır. Allahü teâlâ tanıklık eder ki; onlar, şeksiz-şüphesiz yalancıdırlar. Sen onun içerisinde hiç bir vakit namaza durma. Tâ ilk gününde temeli takva üzerine kurulan mescid, senin içinde kıyamına elbette daha lâyıktır. Orada tertemiz olmalarını arzulamakta olan erler vardır. Allahü teâlâ çok temizlenenleri sever.

Binasını, Allah korkusu ve rızâsı üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa yapısını yıkılacak bir yerin kıyısına kurup da onunla birlikte kendisi de Cehennem ateşine çöküp giden kimse mi? Allah, zâlimler güruhuna hidâyet vermez. Onların kurdukları binâ, kalblerinde temelli bir şek ve nifaka sebeb olacaktır. Meğer bu kalbleri ölümle parçalanmış olsun. Allahü teâlâ her şeyi ‘ bilen, her yaptığını yerli yerince yapandır.”

Peygamber efendimiz bu âyetlerin nazil olmasından sonra, Mâlik bin Duh-şüm ile Âsim bin Adiy’e(r.anhümâ); “Şu halkı zâlim olan mescide gidiniz. Onu yıkınız, yakınız” buyurdu. Onlar da akşam ile yatsı arasında gidip, binayı ateşe verdiler. O sıradatDırâr Mescidi cemâati içeride olup, Mücemmi bin Câriye de Dırâr Mescidi’nin önünde bulunuyordu. Dırâr Mescidi’ni yakıp, yıktıkları sırada, hiç ses çıkaramayan münafıklar dağılıp gittiler.

Böylece münafıkların alevlendirmek istedikleri fitne-fesâd ateşi de söndürülmüş oldu. Müslümanlar arasındaki sevgi ve muhabbet ise bir kat daha arttı. Bu hâdiseden sonra birlikleri bozulan münafıklar dağıldılar. Başları olan Abdullah bin Übey bin Selül bu hâdiseden iki ay kadar sonra öldü. Nihayet Arabistan’da müşrik ve yahûdîlerin başları ezildiği gibi münafıkların da başları ezildi ve İslâm’a karşı durma, engelleme faaliyetleri ortadan kaldırıldı.

(kaynak İSLAM TARİHİ ANSİKLOPEDİSİ)

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?