Doksanlı yılların son çeyreğinde ,28 şubatın en ateşli yıllarıydı .
Ekonomik krizler ,siyasi sıkıntılar üstümüze ,üstümüze geliyordu.
Erbakan hocanın Başbakanlıktan indirilmesinin ardından Anasol-D hükümeti kurulmuş ülke haksız ve hukuksuz bir şekilde, iktidar yetkisini milletten alamayan Bülent Ecevit ,Mesut Yılmaz ve Hüsamettin Cindoruk’a ,asker dayatması ile verilmişti.
Abd nin terörist başı apo yu paketleyip Türkiye’ye göndermesinin ardından yapılan seçimde apo’nun paketlenmesi ile oluşan havada Milliyetçi oylar MHP yi ,sol oylar DSP yi ön plana çıkardı .Yanlarına Mesut Yılmaz’ın ANAP’ınıda alarak Anasol -M hükümetini kurdular.
Başörtüsü yasağının zirve yaptığı ,üniversitelerde ikna odalarının kurulduğu,imam hatiplerin kapatıldığı , kuran kurslarının yasaklandığı, oniki yaşından küçük çocukların camiye gitmesinin önün kesildiği ; Medyanın ülke sokaklarında irtica cı diye Müslümanları tek tek fişlediği , medya patronlarının Başbakan tayin edip pijama ile karşıladığı yıllar.
Bunlar işin detayı asıl konumuz başka . bu yıllarda Türkiye tam bir darboğazda ,tam anlamıyla bir krizde ve dahası iflas etmiş bir ülke halindeydi.
Bankalar tek tek batırılıp sermaye ülke dışına kaçırılırken, emeklisine , işçisine, memuruna maaş ödeyemeye parası olmayan , depremin yıktığı Marmara bölgesindeki enkazı kaldıramayan, ekonomisi İflas etmiş bir devlet , dışardan gelen deprem yardımlarıyla memur maaşı ödenmeye çalışılıyor , Millet inim inim inliyordu.
Bin yıla yaklaşan geleneğimizde hemen , hemen hiç görülmemiş bir şekilde esnaf kepenk kapatarak sokak eylemlerine katılırken yine pek alışkın olmadığımız şeklide polis bile protestolara katılıyor, yazarkasalar ve anayasa kitapçıkları havada uçuşuyordu..
Bunlar olurken iktidarda üç partiden oluşan koolisyon hükümeti olan biten bunca şeye rağmen ısrarla ülkede muazzam bir ‘’uyum’’ var diyerek , kaos tablosunu görmezden gelip biz ‘’uyum hükümetiyiz’’ diye günü kurtarmaya tercih etti.Tablonun görünen kısmında ‘uyum’’ falan olmadığını sokaktaki çocuk bile biliyorduda bu siyasiler bilmiyormuydu.
Ekonomik sıkıntılar ve kendisini dikkate almaya siyasiler arasında sıkışıp kalmış ;Her taraftan sıkıştırılmış ,kaçacak alan bulamayan koskoca bir toplum.
Bu durum aslında tam olarak ‘’mengene’’ pozisyonudur.
Batıdaki örnekleri gibi ayaklanma ,yağmalama veya üçüncü dünya ülkelerindeki gibi iç savaşı tecrübe etmemiş , bunu asla kendine uygun görmeyen , genetiğinde bu tür eylemlerin izlerini taşımayan Türk toplumu , çözümün tek yolu olarak gördüğü değişimi tabiki sandıkta yapacaktı ve öylede yaptı. Önüne koyulan ilk sandıkta Ak Partiyi yüzde otuzdört oy oranı ile tek başına iktidara getirdi .
Bu tecrübe gösteriyor ki Türk toplumu ‘’mengeneye’’ girdiği andan itibaren çıkış yolunu aramaya başlayacak ve önüne konulan ilk fırsatta değişimi gerçekleştirecek bir yapıya sahip. Bu yapı üzerinde toplum mühendisliği çalışmaları ile yeni iktidarlar tasarlamak pek tabi mümkün.
Gelelim günümüze
Döviz kuru almış başını gidiyor. Yapılan müdahaleler dışardan gelen operasyonların önünü alamıyor.
Sebze fiyatları anlamsız bir şekilde yükseliyor. Tarladan 50 kuruşa çıkan patates tezgahta 7-8 liraya kadar çıkıyor.
İnşaat gibi lokomotif sektörlerin durma noktasına gelmesi karşısında zora giren iş dünyası ilk tedbir olarak işçi çıkarmayı alışkanlık haline getirdiği için işsizler ordusu büyümeye başladı.
Marmara depreminin sadece 1 hafta sonrasında yasalaşan emeklilik yaşı düzenlemesi ile ortaya çıkan eyt sorunu tam 20 sene sonra gündeme oturdu.
Çay simit hesabı üzerinden yapılan geçim hesapları ve bunun üzerinden asgari ücrete yapılan göndermeler.
Elektrik ,su ,doğalgaz faturalarındaki artış ,yine bu artışların çarpan etkisi ile yapılan algı operasyonları.
Nerden icap ettiği belli olmayan market poşetlerine 25 kuruşluk ücret uygulamasının verdiği rahatsızlık.
Yani toplum yine bir mengeneye alınııyor. Üstelik bu sefer bilerek ve isteyerek ;Yoksa tarlada elli kuruş olan patates’in tezgahtaki yedi liralık fiyatını nasıl izah edebiliriz. Yirmi sene önce yasalaşan emeklilik yaşının bugün gündeme oturtulmaya çalışılmasın başka nasıl izahı olabilir.
Mengeneyi hazırlayıp toplumu sıkıştıranlar bu kez daha organize ve hazırlıklı ,ayrıca sabırla ve ince ,ince işletiyorlar planlarını.
Seçim sonuçlarının üzerine düşürülen şaibede işin en ince ayrıntılarından biri. Düşünsenize en iyi seçim sistemi bizde derken bütün İstanbul’un oyları şaibeli hale geliverdi. Sanırım buda planın tıkır,tıkır işleyen başka bir parçası.
Mengene hazır, uzun zamandır ustaca kurgulanmış, iyi tasarlanmış her detayı hesaplanarak tedbirler alınmış. Hatta bundan sonra olacaklar için ‘’lider’’ bile bulmuşlarda bizim haberimiz olmamış.
Çakma liderimiz Venezuella modeline benzer şekilde piyasaya sürüldü bile .bir mağduriyet ve arkasından gelecek güya bir demokrasi mücadelesi ile İmamın oğlu başımıza ‘’lider’’ kesilecek ;Kimse sormayacak çalıntı oyların hesabını , kimse bu telaş bu acele neydi daha mazbata almadan neden statlarda taraftar avına çıktın demeyecek.
İhtiyaç duyulan mağdur ama kararlı bir o kadarda ılımlı (cakma)‘’lider’’ topluma kahraman gibi sunulacak.
Ama iş o kadar kolay değil ! Doksanlı yılların Türkiye’si ve o atmosferin baskıladığı Türk toplumu artık yok. Son 17 senesini diriliş mücadelesine harcamış dinamik bir toplum var .
367 garabetini ,17-25 aralık kalkışmasını , 15 temmuz alçaklığını görmüş bir ülke var artık. Görmekle kalmamış tankın önüne yatmış ,savaş uçağına kafa tutmuş bir millet var.
Bu Millet ihtiyaç duyduğu anda kendi bünyesinden ERBAKANLAR, ÖZALLAR,TAYYİP ERDOĞANLAR çıkartmış gerek duyduğu anda tekrar çıkartmaya muktedir bir milletdir.Patetes fiyatına bekaasını satmaz , yeterki tehlikeyi hissetsin , yeterki oyunu görsün ,en üst perdeden cevap verecek en sert tokadı atacak bir millet var karşılarında.
Dışarda hazırlanmış ,eline görev emri verilmiş çakma lider adaylarına papuç bırakacak millet yok. Türkiye eski Türkiye değil ; Boşuna heveslenmesin kimse imamın oğlu değil evliya olduğunu iddia etse para etmez. Mengene veya işkence , elinizde ne varsa deneyin .sonunda elleriniz boş kalacak.
Saygılarımla