İçinde birikir bir şeyler anlatamazsın.
Sussan gönlün kaldırmaz, ağır bir yük olur yaşadıkların; konuşsan bırak karşındakine susmaya alışmış .
Sana bile fazla gelir söylediklerin.
Bazen bilmek yetmez doğruyu yada yanlışı.
Karşına öyle kişiler, hal ,davranış ve dilleriyle çıkarlar ki , hani artık beni şaşırtacak ne varki, ne kaldı ki şu dünyada derken.
Tam da o noktada alaşağı olur tüm duygu, durum ve düşüncelerin.
Eskiden hiç haksızlığa gelemeyen bana, yada bir başkasına ters, gönül kırıcı bir şeyler söylendiğinde anında müdahale eden, tepki gösteren, cevap veren ben; artık yapamıyorum, yapmak istemiyorum.
Biliyorum bu karşımda şu an pervasızca konuşan, canımı acıtanı da yaratan Allah.
Onu beni kırmak, benim başıma bela etmek için gönderen de, onu böyle haddini bilmez bir şekilde konuşturan da ve bu aşksız, biatsız kalple şu an beni karşı karşıya getirip, beni imtihan eden de gene Allah.
Şimdi tüm bunları bildiğim halde konuşursam; yakarsam bunun canını, tam da benim canımı yaktığı yerden, buna değil beni Yaradan’a yapacağım haşa tüm bu kötü hareket ve davranışları.
Biliyorum artık ağzımı ‘’ne olursa olsun’’ her kötü söz söylemek için açtığımda, her etrafımdakileri haklıda olsam kırıp döktüğümde, rüzgar ekip fırtına biçen ben olacağım.
Biliyorum. Çünkü gönlünde kimbilir kaçıncı kıyamet kopmuş, kaç ansızın gidenin ardından tarumar olmuş, kaç kez sevdaya yenilmiş, kaçıncı gönül harbini de yenilgiyle bitirmiş.
Bilmem kaçıncı gönül kırıntısının ekmeğini gözyaşlarıyla yerken, deli divane ağlamaktan bitap düşmüş bir halde karanlık gecelere, mutsuzluklara, kırgınlıklara rağmen gönlüne güneşleri tekrar kondurmuş, toparlanmış tekrar hayat yollarına, tekrar yenilgileri göze alarak kaçıncı kez çıkmış bir yüreği taşıyordum.
Bir tarafı dağ doruk, diğer tarafı uçurum bir hayatı terazide dengede tutmaya çalışmak…
Her iki tarafta aslında yorarken, yaman çelişkiler yumağında bir yaşamı, kimi zaman çilelerle dolu bir yaşamı çözmeye, çözümlemeye çalışmak.
Ve herşeye rağmen insan olmak, olabilmek, olabilmeye çalışmak…
İnsan olmak; dağların- taşların kaldıramadığı, kaldıramayacağı yükleri sırtlamak, omuzlamak.
Gün gelip bağrına taş basıp, hayat denen yükü boynunun borcu sayıp, gene de yoluna devam edebilmektir.
İnsan olmak; yanılgıları yanlışlıkları kabullenmek, kendinle yüzleşmek, nefsini bilmek, nefs denen olguyla bir ömür boyu savaşabilmektir.
İnsan olmak; gülü dikeniyle, kışı ayazıyla soğuyla, yağan karıyla sevmek, yürek yolunu bulabilmek, yolda yürüyebilmek için çaba sarfetebilmektir.
Bazen de başka yürekler için yol olabilmektir.
İnsan olmak; Yaradan’dan ötürü yaratılmışları hoş görebilmektir.
Hani bir dikiş payı vardiya elbiselerde, bu hayatta da bir ‘’Merhaba’’ diyebilecek bir nefeslik mesafe bırakabilmektir, diğer kişilerle aramızda.
Bilmenin hatırına, Yaradan’ın aşkına ‘’Merhaba’’ diyebilmek; bir fincan kahvenin hatrını kırk yıl bilebilmektir.
Çünkü bilmek yetmiyor; o bilmenin ağırlığını taşıyabilmekte bütün mesele.
Okurken kendimi hissettim yazilanlar içinden kaleminiz daim olsun. ???