ürkiye’nin bugün geldiği durum hakkında -tıpkı referandum seçiminde olduğu- gibi çok önceden öngörüde bulunmuş, iktidara ara gazı verenlerin seçimden sonra eleştiriye geçeceğini, kimi yayın organlarının kötü gidişi görmek şöyle dursun geçiştirip perdeleyerek önüne duvar öreceğini, Ankara’nın hiçbir şansı olmadığını, İstanbul’un bıçak sırtında olduğunu ve hatta kaybedilebileceğini, Adana, Antalya, İzmir’de de durumun farklı olmadığını, evliyalar şehri Bursa’nın dahi el değiştireceğini defalarca dile getirmiş, ulaşabildiğim sorumlu kişilere de bilgi paylaşımında bulunmuştum. Bu yazıyı kaleme almamın sebebi “bakın ben söylemiştim” demek asla değil. Zira görünen köy kılavuz istemiyor zaten.
Peki daha o günlerden içinde bulunduğumuz zaman dilimini nasıl tahmin edebildik. Ve neden bu durumdayız?
Neden mi?
- Görev ve sorumluluk verilen üst düzey teşkilat mensuplarının halkı aşağılar şekilde hareket ederek seçmenin gönlünü kırması,
- Göreve getirilen sorumluların seçim stratejilerinden bihaber olup sahayı tanımaması
- Belediyelerde üst makamlara çıkmak için kurmadıkları bağlantı bırakmayan, istedikleri olmadığında da sırtını dönüp küsen, işi yavaşlatan başkan, müdür, şeflerin seçim döneminde tek bir seçmeni dahi aramaması. (Şimdi yeni yönetim bu adamları kapının önüne koyduğunda bu tiplerin yüzünü merak ediyorum. Ya da en başından birlikte mi çalışıyorlardı? Yorumu size bırakıyorum.)
- İl, İlçe, teşkilat mensuplarının seçmenin gözünün içine bakıp elini sıkmaktan aciz olması
- Teşkilatlara üye olmak isteyenlerin, olanların Partiyi üst makamlara çıkmak için bir sıçrama tahtası olarak görüp dava şuurundan uzak olması
- Teşkilatları ne acı ki cebindeki paradan ve babalarının birikimi ile caka satmaktan başka meziyetleri olmayan liyakatten uzak kişilerin doldurması ve bu kişilerin tek davasının da ihale, rant, makam ve mevki peşinde koşmak olması
- Camianın adeta mottosu olan “Millete hizmetin Hakk’a hizmet olması”düsturunun sözde kalması ve görevi getirilenlerin “dava” anlayışının “para”eksenine kayması
- Ankara gibi bir metropolde Ülkücü tabandan gelen Mansur Yavaş gibi bir adayın ittifaka gidilen MHP’nin oylarını alacağının öngörülememesi (Mehmet Özhaseki Kayseri’de iyi işler yaptı. Müthiş projeler üretti. Kısaca Kayseri, Kayseri oldu ama Ankara seçmeninde Özhaseki’nin bir karşılığının olup olmadığı konusunda yeterli olacak düzeyde istişari bir analiz ve çalışmanın yapılmaması
- Mutfaklara, evlere ateş gibi düşen pahalılığın sandıkları da kasıp kavuracağının tahmin edilememesi
- Ekonomik kriz sebebi ile iş imkânlarının ortadan kalkması, dükkânların kepenklerinin inmesi,
- Metropollerde her köşe başında mantar gibi biten trafiği de olumsuz yönde etkileyen AVM’lerin küçük esnafa yaşam hakkı tanımaması
- Uygulanan tarım politikalarının ülkeyi halkın her gün tükettiği en basit gıda ürünlerini, kırmızı eti ithal edecek ve çiftçimizi mağdur edecek denli ferasetten yoksun bir çizgiyi takip eder hale gelmesi
- Hem belediyeler hem de TOKİ gibi merkezi Hükümete bağlı kurumlar eli ile mimaride dikey yapılaşmanın körüklenerek eski mahalle kültürümüzün başta komşuluk olmak üzere tüm değer ve kazanımlarının yok edilmesine zemin hazırlanması
- Rant uğruna yapılmasına izin verilen rezidans ve gökdelenlerin içinde ve çevresinde milletimizin ne inançları ne de kültürü ile bağdaşmayan hatta dini değerlerinin aşağılanmasına adeta çanak tutan birtakım tesislerin kurulmasına göz yumulması
- 17 yıldır eğitimde sürekli yapılan değişiklikler nedeni ile istikrarlı bir eğitim sürecinin oluşturulamaması, eğitim sisteminin yazboz tahtasına dönüştürülmesi (Eğitimdeki bu istikrarsızlık nedeni ile takip edecekleri bir ufuk çizgisinden mahrum olan ve hayal dünyaları çoraklaşan çocuklarımızın beyinleri oyunlardaki gizli şifreler ile her gün biraz daha kodlanıyor daha doğrusu istiskal ediliyor. Böylece nefes alan biyolojik robotlar haline dönüşüyorlar. Bu gidişle 2023’teki seçimlerde oy kullandıracağımız, düşünen, karar veren bir neslimiz dahi kalmayacak)
- Gençlerin kadim millet ve devlet anlayışından, 1400 yıllık medeniyet tasavvurundan uzak yetişmesi
- 3T 1B ile yani televizyon, tablet, telefon ve bilgisayarlar ile tahrip edilen, ele geçirilen gençlerimizin bugün dahi uluslararası güç odaklarının oturdukları yerden istedikleri her şeyi yaptırabilecekleri, çıkarlarına uygun biçimde yönlendirebilecekleri uydu beyinlere sahip bir nesil haline getirilmesi
- İstanbul’da Binali Yıldırım gibi bir aday olmasa idi makas daha da açık olacaktı. Teşkilatların Binali Yıldırım’ın misyon ve vizyonunu kitlelere ulaştıracak, projelerini anlatacak Sosyal Medya ve toplum ile alakalı algı çalışmalarını yeterli düzeyde yapamaması, süreci yönetememesi
- Bazı büyükşehirlerde görevden alınan büyükşehir belediye başkanlarının neden görevden alındığının kamuoyunu tatmin edecek biçimde açıklanamayarak seçmenin arafta bırakılması, bu görevden almaların hakkaniyete ne kadar uygun ve demokratik olduğu konusunda kafalarda soru işaretlerinin oluşturulması.(Bu konuda cevabı bir türlü verilemeyen şu soru hala ortada duruyor: Görevden alınan büyükşehir belediye başkanları suçlu ise cezası verilsin. Suçsuz ise neden görevden alındı?)
- CHP’li Ataşehir Belediyesi gibi yolsuzluğu ayyuka çıkmış ve yolsuzluk sebebi ile İçişleri Bakanlığınca soruşturma açılarak görevden el çektirilmiş başkanlara ceza verilemeyip tekrar aday olmaları, Oy kullanan vatandaş nezdinde: “Yolsuzluktan alınan biri tekrar başkan adayı olabiliyorsa ortada yolsuzluk yoktur. Görevden alınan başkana iftira atılmıştır” algısını oluşturmuştur. Bu algıyı da Millet İttifakı iyi yönetmiştir.
- Yurt dışından ülkemize giriş yapan mültecilerin toplumumuzun dinamiklerini bozması, ahlaki çöküntüyü de beraberinde getirdi. (Mütedeyyin ve muhafazakar olan İstanbul Fatih semtinde bile gece 01:00 – 02:00 sularına kadar kafeler gençlerle dolu. Ne babası oğlunu ne anne kızını merak etmiyor, gençler gece yarılarına dek kiminle düşüp kalkıyor bilinmiyor.)
- Yine Fatih’in yerlisi sağındaki ve solundaki komşusunu tanımıyor. Asırlık mahallelerde bir yabancılaşma kendini belli eder oldu. Kiralar 2000 tl’nin üzerinde… Yerli vatandaş zaten bu rakamlara buralarda oturamıyor. Milli ve yerli dediklerimiz ekonomik sebeplerden şehirlerin dışına çekildi. İthal ettiklerimiz metropollerin göbeğine oturdu.
- Güneydoğu’da kadınlar kocalarını yurt dışından gelen kadınlarla gayri meşru ilişkiye girdiği için boşar oldu. Babası belli olmayan çocuklara her gün bir yenisi ekleniyor. Hani derler ya “Bir ülkenin erkekleri nasılsa toplum yapısı da işte öyledir” Erkeklerimizin yüreğinden imanı ahlakı söküp alıyorlar. Ahlak ve iman yoksunu olanlar da toplumu kendileri gibi dizayn ediyor. Günden güne eriyoruz. Gündelik hayatımızda “Önce Ahlak ve Maneviyat” düsturunun lafta kaldığı uygulamalarla her gün karşılaşır olduk.
- Kibir, şımarıklık yolsuzluk iddiaları her geçen gün artması
- Atama ve görevlendirmelerde ehliyet ve liyakatten çok yandaş ve kayırmacılığa kaçılması, İltimas ve adam kayırmacılığın alıp başını gitmesi, hak etmeyen insanlara olmadık devlet görevlerinin teslim edilerek liyakat ilkesinin cüretkârca harcanmış olması
- Dava şuuru ile gerçekte ilgisi olmayan ve tek gerçek derdi kazanacağı dünyalık olan birtakım muhteris kişilerin ahbap çavuş ilişkisiyle hak etmedikleri yerlere getirilmesi..
(Yarınki yazımızda bizi bu sonuçlar ile karşı karşıya bırakan ve derhal kendimize çekidüzen vermezsek siyasetin ötesinde felakete sürükleyecek olan çözülmelere değinmeye devam edeceğiz)
Selam ve Dua ile Allah’a Emanet olun…