Hrant Dink’in, genel yayın yönetmeni olduğu Agos gazetesinin bulunduğu Şişli’de, hükümlü Ogün Samast’ın silahından çıkan kurşunla öldürülmesinin üzerinden 12 yıl geçti.
Dink’in ölümüne ilişkin yürütülen soruşturmalar sonucunda açılan dava, Türkiye’de sonuçlanması beklenen önemli davalar arasında yer alıyor.
Kanunla kapatılan dönemin özel yetkili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği hükmün bir kısmının Yargıtay tarafından bozulmasının ardından, yeni iddianamelerle kimi kamu görevlilerinin katılmasıyla, 85 sanıklı dava, yapısı değişen bu mahkemede devam ediyor.
AA muhabiri, FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında görevden uzaklaştırılan ve haklarında yakalama kararları çıkarılan eski İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Fikret Seçen ve dönemin özel yetkili İstanbul cumhuriyet savcısıyken kendi isteğiyle düz savcılığa geçen Selim Berna Altay’ın ortak yürüttüğü Dink cinayeti soruşturması kapsamında hazırlanan ilk iddianameyle görülmeye başlanan davanın, Ocak 2019’a kadar geçen 12 yıllık sürecini derledi.
Samast yakalandı, dava süreci başladı
Hrant Dink’in, 19 Ocak 2007’de Şişli’deki Agos gazetesinin önünde uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetmesinin ardından bölgedeki güvenlik kameralarında görüntülerine ulaşılan ve daha sonra kimliği belirlenen 17 yaşındaki Ogün Samast, 20 Ocak 2007’de Samsun Otogarı’nda yakalandı.
Samast’la birlikte gözaltına alınan Yasin Hayal, Zeynel Abidin Yavuz, Ersin Yolcu ve Ahmet İskender, 24 Ocak 2007’de tutuklandı.
Savcı Selim Berna Altay’ın yürüttüğü soruşturma kapsamında, Dink’in eşi Rakel, kızları Sera ve Delal, oğlu Arat ile kardeşi Orhan Dink’in şikayetçi sıfatıyla ifadelerine başvuruldu.
Soruşturma kapsamında, farklı tarihlerde Erhan Tuncel, Salih Hacısalihoğlu, Tuncay Uzundal, Veysel Toprak, Osman Alpay, İrfan Özkan ve Mustafa Öztürk de tutuklandı. Dönemin özel yetkili İstanbul cumhuriyet savcıları Altay ve Seçen’in yürüttüğü soruşturma sonunda tamamlanan 12’si tutuklu 18 sanık hakkındaki iddianamenin, 20 Nisan 2007’de gönderildiği dönemin özel yetkili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edilmesiyle Dink cinayetiyle ilgili yargılama da başlamış oldu.
Duruşmalarda Yasin Hayal-Erhan Tuncel kavgası
Davanın ilk duruşması 2 Temmuz 2007’de yapıldı. Ogün Samast’ın yaşının küçük olması nedeniyle kapalı gerçekleşen ve yaklaşık 12 saat süren duruşmada, tutuklu sanıklardan Salih Hacısalihoğlu, Osman Altay, İrfan Özkan ve Veysel Toprak tahliye edildi.
Yasin Hayal’in eniştesi Coşkun İğci hakkında 2009’da hazırlanan ek iddianame, bu davayla birleştirildi. Böylece davadaki sanık sayısı 19’a yükseldi. Türkiye’de ilk defa, Sesli ve Görüntülü Kayıt Sistemi (SEGBİS), davanın 11 Şubat 2008’de yapılan 3. duruşmasında kullanıldı.
Davanın 7 Temmuz 2008’deki 6. duruşmasında, sanıklardan Ogün Samast’ın 18 yaşını doldurmasından dolayı yargılamanın açık yapılması kararlaştırıldı. Sanık Yasin Hayal’in ağabeyi Osman Hayal hakkında, 2008’de hazırlanan iddianamenin de ana davayla birleştirilmesiyle sanık sayısı 20’ye yükseldi. Yargılamanın 8’inci duruşmasında Erhan Tuncel ile Yasin Hayal arasında tartışma yaşandı. Hayal, önünde oturan Tuncel’i yumrukladı ve aralarında küfürleşme oldu.
Ergenekon davası sanıklarıyla irtibat araştırıldı
Aynı duruşmada tutuklu sanıklardan Mustafa Öztürk, Zeynel Abidin Yavuz ve Tuncay Uzundal’ın tahliyesine karar veren mahkeme heyeti, müdahil avukatlarının 12 Ocak 2009’daki dilekçelerinde belirttikleri hususları göz önüne alarak, ”Hrant Dink’in öldürülmesinin arkasındaki örgütlü yapının ortaya çıkarılabilmesi için eski Trabzon Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz’ün telefonuyla yapılan görüşmelerin tespit edilmesi” ve ”banka hesap hareketlerinin devam etmekte olan Ergenekon soruşturmasını yürüten cumhuriyet savcıları eliyle araştırılması” için İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği’ne yazı yazılmasına hükmetti.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki Ergenekon davasında yargılanan Sevgi Erenerol’un, Genelkurmay Başkanlığı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda verdiği ”Türkiye’deki misyonerlik faaliyetleri” başlıklı seminerlerin kayıtlı olduğu CD’lerin de delil olarak istenmesini karara bağlayan heyet, Ergenekon davası sanıklarıyla bu davada yargılanan sanıklar arasında irtibat olup olmadığının belirlenebilmesi açısından, Ergenekon davası sanıklarına ait telefon numaralarının HTS raporlarının ve dijital kayıtlarını da delil olarak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nden istedi.
Cinayette kullanılan silah duruşmada
Davanın 11. duruşmasında, cinayette kullanılan tabanca, sanıkların eline jandarma kontrolünde verilerek tanıyıp tanımadıkları soruldu. Sanıklardan Ogün Samast, silahı hatırlayamadığını, Yasin Hayal ise silahın cinayette kullanılan suç aleti olduğunu söyledi.
Heyet, 13. duruşmada, sanıklardan Ersin Yolcu ve Ahmet İskender’in tahliyesine karar verdi. Böylece davada tutuklu olarak Yasin Hayal, Erhan Tuncel ve Ogün Samast kaldı. 25 Ekim 2010’daki duruşmada ise mahkeme, yaşı 18’den küçük olması nedeniyle görevsizlik kararı vererek, Samast hakkındaki dosyayı İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi.
Mahkeme Heyeti Başkanı Erkan Canak, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 4 Aralık 2010’daki kararıyla Sakarya’da geçici yetkiyle görevlendirilince, yerine aynı mahkemenin üyesi Rüstem Eryılmaz getirildi.
Ogün Samast’a 22 yıl 10 ay hapis
İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi, 25 Temmuz 2011’de Ogün Samast’ı, “tasarlayarak öldürmek” ve “ruhsatsız silah taşımak” suçlarından 22 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırdı. Karar, temyiz incelemesini yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından onandı.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki ana davanın 20’nci duruşmasında 106 sayfalık mütalaasını, müdahil avukatlarının itirazına rağmen mahkemeye sunan dönemin duruşma savcısı Hikmet Usta, Hrant Dink cinayeti ve “Ergenekon” soruşturması kapsamında elde edilen belge, bilgi ve delillerin değerlendirildiğini belirterek, “Dink cinayeti eyleminin, Mc Donalds’ın bombalanmasının ve diğer eylemlerinin salt milliyetçilik duyguları kabaran gençler tarafından işlenmesinin ötesinde, iştirak halinde ve süreklilik içerisinde çalışan, gizlilik kuralları ve örgütsel hiyerarşiye azami özen gösteren Erhan Tuncel ve Yasin Hayal yönetiminde, Ergenekon terör örgütünün Trabzon’da faaliyet gösteren bir hücre yapılanması tarafından işlenmiş olduğu değerlendirilmektedir.” ifadesini kullandı. Usta, mütalaasında bazı sanıkların, çeşitli suçlamalarla değişen sürelerde hapisle cezalandırılmasını talep etti.
Kararda sanık unutuldu, yeni bir dosya açıldı
İlk kararını, 17 Ocak 2012’de açıklayan mahkeme, tutuklu sanık Yasin Hayal’i, “Hrant Dink’i tasarlayarak öldürmeye azmettirmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırırken, “silahlı terör örgütü yöneticisi olmak” suçundan ise beraatine karar verdi. Tutuklu sanık Erhan Tuncel’i, “patlayıcı madde imal etmek ve kullanmak” suçlarından 10 yıl 6 ay hapse mahkum eden heyet, “silahlı terör örgütünün yöneticisi olmak” ve “tasarlayarak öldürmeye azmettirme” suçlarından beraatini kararlaştırdığı Tuncel’i tahliye etti.
Sanıklar Ersin Yolcu ve Ahmet İskender’i “tasarlayarak öldürmeye yardım etmek” suçundan 12 yıl altışar ay hapisle cezalandıran mahkeme heyeti, bu sanıkların da “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan beraaine hükmederken, birleşen dosya sanığı Osman Hayal ile diğer sanıklar Zeynel Abidin Yavuz, Mustafa Öztürk ve Tuncay Uzundal’ın da “silahlı terör örgütüne üye olmak” ve “tasarlayarak öldürmek” suçlarından beraati kararlaştırıldı.
Karar duruşmasından bir süre sonra mahkeme heyetinin, 19 sanıklı davada 18 sanıkla ilgili hüküm kurduğu ve sanıklardan Coşkun İğci hakkında karar vermeyi unuttuğu ortaya çıktı. Bunun üzerine yeni bir dosya açarak İğci ile ilgili kararını 13 Şubat 2012’de açıklayan heyet, tutuksuz sanık Coşkun İğci’nin de beraatine hükmetti.
“Karar, ‘örgüt yoktur’ anlamına gelmez” açıklaması gündem oldu
Savcı Hikmet Usta, yerel mahkemenin kararına itiraz ederek, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği dilekçeyle, “Erhan Tuncel ve Yasin Hayal’in örgüt liderliği ve yöneticiliğini yaptığının, sanıkların, Ergenekon soruşturmalarında yakalanan ve haklarında dava açılan sanıklarla amaç birliği içinde bulunduğunun, ana yapı Ergenekon ile Trabzon’daki hücresel yapının aynı suç işleme DNA ve gen özelliklerine sahip olduğunun anlaşıldığını” öne sürdü.
Mahkeme Başkanı Rüstem Eryılmaz, kararı eleştirenlere “Verdiğimiz karar, ‘örgüt yoktur’ anlamına gelmez. Verdiğimiz karardan rahatsız değiliz. Sadece tatmin edici olmadığını belirttim. Elbette bu cinayeti basite indirgeyemeyiz.” sözleriyle karşılık verdi.
Yargıtay, sanıkları terör değil, suç örgütü üyesi saydı
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, yerel mahkemenin kararının, “sanıkların atılı suçları, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlediği” gerekçesiyle bozulmasını istedi. Temyiz incelemesinin yapıldığı Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 15 Mayıs 2013’te sanıkların “silahlı terör örgütü” değil, “suç işlemek amacıyla oluşturulan örgüt” üyesi olduklarına hükmetti. Daire, “örgüt” yönünden verilen beraat kararlarını bozarken, sanıkların “silahlı terör örgütü” değil, “suç işlemek amacıyla oluşturulan örgüt üyesi” oldukları gerekçesiyle yargılanmaları gerektiğini kaydetti.
Yargıtay’ın bozma kararının ardından, 17 Eylül 2013’te davanın yeniden görülmeye başlandığı mahkemeye, HSYK kararnamesiyle görev yeri değiştirilen başkan Rüstem Eryılmaz’ın yerine Hadi Çağdır başkanlık yaptı. Hakkında yakalama emri çıkarılan Erhan Tuncel, 24 Ekim 2013’te tutuklandı. Tuncel, 3 Aralık’taki duruşmada, tanık koruma programına alındığını söyledi.
Davanın 7 Ocak 2014’teki duruşmasında, sanıklar Osman Hayal ve Zeynel Abidin Yavuz hakkında yakalama kararı çıkartıldı. Trabzon’da tutuklanan Hayal ile Yavuz, davanın görüldüğü mahkemece, SEGBİS aracılığıyla cezaevinde ifadeleri alınarak serbest bırakıldı.
“17-25 Aralık” kumpası sonrası seyri değişen dava
İstanbul merkezli 17-25 Aralık kumpas soruşturmaları sonrası dönemin yetkilileri, belirli bir yapıya (FETÖ) işaret ederek, “Ergenekon ve Balyoz gibi davaların, orduya yönelik kumpas davaları olabileceği” yönündeki açıklamalarını ve gündeme gelen “paralel yapılanma” tartışmalarını hatırlatarak, dosyanın yeniden ele alınmasını istedi.
Dink ailesi, 6 Mart 2014’te, cinayette sorumluluğu bulunduğu iddia edilen kamu görevlileri hakkında İstanbul Valiliği’nin soruşturma izni vermemesinin ardından, idare mahkemesine yapılan itirazın da reddedilmesi üzerine kamu görevlileri hakkında etkin soruşturma yürütülmesi talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesiyle görevli ağır ceza mahkemelerini kaldıran kanunun yürürlüğe girmesi üzerine, 5 yılı aşan sanıkların tutukluluk durumlarını ele alan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 7 Mart 2014’te Erhan Tuncel’i tahliye etti.
Mahkemenin kapatılması nedeniyle Dink cinayeti dava dosyası, İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Bu mahkemede ilk duruşma, 18 Nisan 2014’te yapıldı.
Kamu görevlilerine yargı yolu 2014’te açıldı
Dink cinayetinde ihmali olduğu iddia edilen, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ve İstanbul Vali Yardımcısı Ergun Güngör ile emniyet görevlilerinin de aralarında bulunduğu 9 kamu görevlisi hakkında açılan soruşturmaya ilişkin İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliğince verilen takipsizlik kararı, Dink ailesi avukatlarının itirazı üzerine Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 6 Haziran 2014’de kaldırıldı. Böylece, cinayette ihmalleri olduğu belirtilen kamu görevlilerinin yargılanmasının yolu açıldı.
Ana davanın görüldüğü İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi ise 30 Ekim 2014 tarihli duruşmada, Yargıtay’ın bozma kararına uyulmasına hükmetti. Heyet, İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde Ogün Samast’ın “terör örgütü üyeliği” suçundan yargılandığı dava dosyası ile bu dava 9 Aralık 2014’te birleştirildi.
Ogün Samast: “Bu cinayeti bana işlettirdiler”
HSYK kararıyla açığa alınan ve FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarılan dönemin özel yetkili İstanbul Cumhuriyet savcılarından Muammer Akkaş’ın yetkisinden 3 yıllık süreç sonunda alınan Dink cinayeti soruşturma dosyası, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Yusuf Hakkı Doğan’a verildi ve soruşturma hızla ilerlemeye başladı.
Savcı Doğan bu süreçte, cinayetten yaklaşık 8 yıl sonra yargılama yolu açılan, aralarında eski İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek, eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Büro Müdürü Ali Fuat Yılmazer ve eski İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın da bulunduğu şüpheli kamu görevlilerinin ifadelerini aldı.
Savcılıkça 9 Aralık 2014’te, tanık olarak ifadesi alınan Ogün Samast, “Bu cinayeti bana işlettirdiler. Yasin, suçu üzerine alıyor, ‘Ben işlettim.’ diyor, arkasındaki isimleri söylemiyor. Arkasındaki isimler, benim dediklerim araştırılsın, bulunur. Sicil numaralarını verdiğim polis memurları, Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer ve bu dosyada adı geçen diğer kişilerin ilişkileri araştırılınca gerçek ortaya çıkar.” dedi.
Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer tutuklandı
Doğan’dan sonra dosyayı devralan aynı büro savcılarından Gökalp Kökçü ise Cerrah, Akyürek ve Yılmazer’in yanı sıra, eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler ve eski emniyet müdürü Coşgun Çakar’ın da aralarında bulunduğu 26 kamu görevlisi hakkında, “tasarlayarak kasten öldürmek, silahlı örgüt kurmak ve üye olmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme, görevi kötüye kullanma ve kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” gibi suçlardan iddianame hazırladı.
Ramazan Akyürek 27 Şubat, Ali Fuat Yılmazer de 28 Mayıs 2015’te, bu soruşturma kapsamında tutuklandı.
Davanın hükümlülerinden Yasin Hayal de avukatı aracılığıyla İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ne 22 Mayıs 2015’te verdiği dilekçeyle, “birtakım kişiler tarafından Erhan Tuncel vasıtasıyla açıkça kullanılmış olduğunu” iddia ederek, yeniden yargılanma talebinde bulundu.
Savcı Kökçü’nün kamu görevlisi 25 şüpheliyle ilgili hazırladığı iddianame, eksiklikler olduğu gerekçesiyle iade ve yeniden gönderme süreçlerinin yaşanmasının ardından, 3. kez yollandığı başsavcılıkça onaylanarak, İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davayla birleştirilmesi talebi olmasına rağmen 9 Aralık 2015’te İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi.
Kamu görevlilerinin iddianamesinde istenen cezalar
Hazırlanan 168 sayfalık iddianamede, Ramazan Akyürek ile Coşgun Çakar’ın “tasarlayarak kasten öldürmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet, “silahlı örgüt kurmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma” suçlarından da 23 yıldan kırk dörder yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edildi.
Sanıklardan Ali Fuat Yılmazer’in “tasarlayarak kasten öldürmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet, “silahlı örgüt kurma, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma” suçlarından, 19 yıldan 32 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması öngörülen iddianamede, dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Engin Dinç ve eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler’in “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi ve görevi kötüye kullanma” suçlarından, 15 yıl 6 aydan yirmi ikişer yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi.
Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ve eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun’un, “görevi kötüye kullanma” suçundan 6 aydan ikişer yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edilen iddianamede, dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay ve eski Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarattan Sorumlu Müdür Yardımcısı Hasan Durmuşoğlu’nun “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi, görevi kötüye kullanma ve resmi belgeyi yok etme” suçlarından 18 yıl 6 aydan 29 yıl altışar aya kadar hapis cezasına çarptırılması talebinde bulunuldu.
Cinayetin işlendiği dönemde İstihbarat Daire Başkanlığı’nda görevli Komiser Yılmaz Angın, İstihbarat Daire Başkanlığı C Büro Şube Müdür Yardımcılığı görevini yürüten Tamer Bülent Demirel ve Osman Gülbel, Trabzon’da polis memurluğu yapan Muhittin Zenit, Mehmet Ayhan, Onur Karakaya, Komiser Yardımcısı Özkan Mumcu, Trabzon İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı görevini yürüten Ercan Demir ve Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü yapan Faruk Sarı hakkında, “tasarlayarak kasten öldürme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edilen iddianamede, bu sanıklar hakkında ayrıca ”silahlı örgüte üye olmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma” suçlarından çeşitli hapis cezaları istendi.
İddianamede, dönemin İstihbarat Daire Başkanlığında görevli Şube Müdürü Yunus Yazar, eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdür Yardımcısı Ali Poyraz, o dönem komiser olan Hamdi Egbatan, Mehmet Akif Yılmaz, Serkan Şahan, Ömer Faruk Kartın, polis memuru Mehmet Uçar ve dönemin mülkiye müfettişi Şükrü Yıldız’ın ise “silahlı örgüte üye olmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma” suçlarından çeşitli hapis cezalarına çarptırılmaları talep edildi.
Soruşturma dosyası yeniden Savcı Kökçü’de
İddianamenin gönderildiği İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 15 Aralık 2015’te, 26 sanıklı Hrant Dink cinayetine ilişkin yeni davanın, İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki ana dava dosyasıyla birleştirilmesini kararlaştırdı. İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi de muvafakat talep edilmediği için yeni dava dosyasını İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne iade etti.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi mahkemeler arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi amacıyla dosyanın Yargıtay 5. Ceza Dairesi’ne gönderilmesine hükmetti. Bu sırada İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden ana davanın 22 Aralık 2015 tarihli duruşmasında, Dink ailesinin avukatlarınca dosyaların birleştirilmesi talep edildi.
Yargıtay 5. Ceza Dairesi, 26 Ocak 2016’da, Hrant Dink cinayetine ilişkin iki davanın birleştirilerek İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmesini kararlaştırdı. İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki 8 sanıklı ana dava dosyası da bu mahkemeye gönderildi.
Bu süreçte, iddianameyi hazırlayan soruşturma savcısı Gökalp Kökçü, adliyedeki iş bölümü değişikliği çalışmasıyla hazırlık büro savcısı olarak görevlendirildi, Dink dosyası başka savcıya verildi. Kökçü daha sonra terör ve örgütlü suçlar bürosuna geçerek, yeniden bu dosyayla görevlendirildi.
Birleşen davalar İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde
Dava dosyalarını birleştiren İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Akyürek ve Yılmazer’in de aralarında bulunduğu 26 kamu görevlisi ile Yargıtay’ın bozduğu ana davanın 8 sanığının da aralarında bulunduğu 34 kişinin yargılanmasıyla ilgili ilk duruşmayı, 19 Nisan 2016’da yaptı.
Davanın ilk duruşmasında tutuklu sanıklardan Özkan Mumcu ve Muhittin Zenit’in, adli kontrol uygulanarak tahliyesi kararlaştırıldı. Ordu Vali Yardımcısı eski Mülkiye Başmüfettişi Mehmet Ali Özkılınç’la ilgili Dink’in “mutlak suretle öldürüleceği” bilgisi yer alan F3-F4 raporlarını bilinçli kullanmadığı ve FETÖ/PDY’nin amaçları doğrultusunda hareket ettiği iddiasıyla yürütülen soruşturma sonunda iddianame hazırlandı. Özkılınç’ın “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım etme” suçundan 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılması istenen iddianamenin de dosyaya eklenmesiyle sanık sayısı 35’e çıktı.
Davanın 24 Mayıs 2016’daki ikinci duruşmasında, kimi sanıkların reddi hakim talebi kabul edilmedi. İddianamenin okunmasının ardından sanıkların savunmalarına geçildi.
Davada 2017 yılı başlarına dek 31 duruşma gerçekleştirildi. 2016’da sanıklardan Reşat Altay, Muhittin Zenit, Ercan Demir, Özkan Mumcu, Mehmet Ayhan, Onur Karakaya, Engin Dinç, Faruk Sarı, Hasan Durmuşoğlu, Ahmet İlhan Güler, Sabri Uzun, Celalettin Cerrah, Tamer Bülent Demirel, Ali Poyraz, Osman Gülbel, Ramazan Akyürek, Şükrü Yıldız ve Mehmet Ali Özkılınç savunma yaptı.
Yılmazer: “Gülen grubu bugün de benim için terör örgütü değil”
Tutuklu sanıklardan Ali Fuat Yılmazer ise 16 Ocak 2017’deki 31’inci duruşmada yapmaya başladığı savunmasına, 17 ve 20 Ocak, 6, 7, 9 ve 10 Şubat ile 13 ve 14 Mart’taki duruşmalarda devam etti. 14 Mart’taki duruşmada, mahkeme heyeti tarafından savunma hakkı kısıtlandığı iddiasıyla beyanda bulunmayı bırakan ve çapraz sorgusuna geçilen Yılmazer’in 3 duruşmada çapraz sorgusu tamamlandı. Yılmazer, avukat ve hukuk öğrencisi olan kızlarının FETÖ’nün şifreli haberleşme programı ByLock kullandıklarının tespit edilmesi sonrası gözaltına alınmalarını protesto ederek duruşmalara devam etmek istemediğini de bildirdi. Yılmazer’in kızları, 27 Mart’ta tutuklandı.
Yılmazer, 7 Şubat’taki duruşmada, “Dink cinayetini, Erhan Tuncel örgütledi.”, 13 Mart’taki duruşmada, “Fethullah Gülen grubundan terör örgütü çıkmaz, FETÖ’yü ben kabul etmiyorum”, 14 Mart’taki duruşmada, “Erhan Tuncel, Yasin Hayal ve Ogün Samast’ı cinayete azmettirmiştir. ‘Arkamız sağlam’ lafı cinayet için sağlam bir motivasyon olmuştur.” ve 16 Mart’taki duruşmada, “Gülen grubu bugün de benim için terör örgütü değil. Kişisel kanaatim de çalışmalarım da bu yöndeydi.” şeklinde beyanlarda bulundu.
Ali Fuat Yılmazer, “Yapılan savunmalara göre bu cinayette kusurları olduğu iddia edilen merkezdeki insanların FETÖ ile ilişkisi yoktur. Fetullah Gülen ve grubu ile ilgisi olmadığı ortadadır. Bu durumda bu cinayeti ya FETÖ işlememiştir, olaya dahli yoktur ya da bunlar (Trabzon’da görev yapan sanıklar) gizli FETÖ’cüdür.” ifadesini de kullandı.
Tutuklu sanıklardan Ercan Demir, 23 Haziran 2016’daki ara kararla tahliye edildi.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası avukatlıktan çekildiler
FETÖ’nün 15 Temmuz’daki darbe girişiminin ardından yapılan 8 Ağustos 2016’daki 8’inci duruşmada, tutuklu Akyürek ve Yılmazer’in de bulunduğu bazı sanıkların avukatları, mahkemeye dilekçe vererek müdafilikten çekildi. Daha önce onlarca avukat tarafından savunulan sanıkların müdafisiz kalmaları ve CMK’dan avukat atanmasının beklenilmesi, savunmalarının alınmasını da geciktirdi.
Savunma yapan sanıklardan Ercan Demir’e soru soran Mahkeme Heyeti Başkanı Canel Rüzgar’ın, “Dink’in o dönemlerde, o atmosferde ciddi ölüm tehdidi aldığı belli. Trabzon’da görev yaptığınız dönemde size belgeler getiriliyor. Klasörlerde kronolojik sıraya giderseniz dosya zaten bağırıyor. Diyor ki, ‘Bu adam ölecek.’ Fiziki takip, yazışma belgeleri var. ‘Tedbir alın.’ deniyor. Roman gibi okusanız, son sayfaya gelmeden, ilk 50 sayfada ne olacağı, Hrant Dink’in öldürüleceği belli.” şeklindeki ifadeleri dikkati çekti.
Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, 11 Ağustos 2016’daki 10. duruşmada, mahkemeye gönderdiği mektupta, sanık Muhittin Zenit’in kendisiyle ilgili asılsız iddialarda bulunduğunu öne sürerek, bu iddiaların kaynağı olan kişi veya kişilerin ortaya çıkarılmasını talep etti.
Engin Dinç: “Cinayeti paralel ve derin bir yapı işledi”
Sanıklardan, dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı sanık Engin Dinç de 10 Ekim 2016’daki duruşmada yaptığı savunmasında, “Bu paralel yapının biz çok darbesini yedik. Trabzon istihbaratta görevliyken pasif bir göreve alındım. Bunun, ‘Paralel veya derin bir yapı’ tarafından yapıldığını düşünüyorum.” ifadesini kullandı.
Ahmet İlhan Güler ise 19. duruşmada, “Devlete sızmış bir örgütün kumpasına karşı, bu kumpası görüp de görmeyenlerin yaklaşımına karşı hem kendimi hem de devletimi savunuyorum. Ben fail değil, mağdurum.” diye konuştu.
Sanıklardan Sabri Uzun da 10 Kasım 2016’daki duruşmada, ”İstihbarat dairesini ele geçirmeden hiçbir örgütün yaşaması mümkün değil. FETÖ’nün yaşaması için daireyi ele geçirmesi gerekiyordu. Bana göre Hrant Dink cinayeti bir kumpas olarak işlendi. Adli bir vaka gibi bakılamaz. Verilmek istenen mesaj için öldürüldü Hrant Dink.” beyanında bulundu.
Devam eden duruşmalarda tutuklu sanıklardan Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer’in, dönemin emniyet yetkilisi olan diğer tutuksuz sanıklarla sık sık tartıştıkları ve birbirlerine suç isnat ettikleri de dikkatlerden kaçmadı.
Mahkeme heyetine yeni başkan
Davanın 26’ncı duruşmasının yapıldığı 2 Aralık 2016 günü, tutuklu sanıklardan Ramazan Akyürek, savunma yaptığı sırada duruşmaya bir süre ara verilmesiyle, o gün duruşmaya girmeyen mahkemenin üye hakimlerinden Bünyamin Karakaş’ın, FETÖ’ye yönelik soruşturma kapsamında gözaltına alındığı odasında arama yapıldığı ortaya çıktı.
Öte yandan, Mahkeme Heyeti Başkanı Canel Rüzgar da 19 Aralık 2016’daki 27’nci duruşmada, HSYK’nın aldığı son kararla İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na atandığını ve mahkemenin diğer heyetinin başkanı Ali İhsan Horasan’ın da bu mahkemeye başkan olduğunu duyurdu.
Mahkeme heyeti, davanın 20 Aralık 2016’daki 28’inci duruşmasından itibaren bir süre Ali İhsan Horasan başkanlığında yargılamayı sürdürdü.
Son soruşturma kapsamında 2017 yılı itibarıyla 28’i tutuklu 85 sanık üzerinden devam eden ve son iki yılda verilen tahliyelerle 4 tutuklu sanığın kaldığı davada dinlenilen kimi tanıklar, cinayetle ilgili FETÖ’yü işaret etti.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nce görülen dava, 2017’de hız kazandı. Mahkeme, duruşmaları sıralı yapılmak üzere 15 gün arayla gerçekleştirdi. Hrant Dink cinayetine ilişkin yeni soruşturmalar ise 35 sanıklı yargılama devam ederken sürdürüldü. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Gökalp Kökçü, yürüttüğü Dink cinayeti soruşturmasının boyutunu genişletti.
Dink cinayeti hükümlüsü Ogün Samast’ın Samsun Otogarı’nda yakalanması, kentin jandarma komutanlığı ve emniyet müdürlüğüne bağlı birimlerinde gözaltında tutulması, “Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez” sözünün yer aldığı Türk bayrağı önünde fotoğraflarla videolarının çektirilmesi ile görüntülerin 2007 ve 2016 yılının eylül ayında bazı medya kuruluşlarında yayınlanması iddialarıyla ilgili gözaltı kararı verilen, aralarında gazeteci Muammer Ay’ın da bulunduğu 6 kişi 21 Mart 2017’de yakalandı.
Dink cinayeti: FETÖ/PDY’nin şiddet içeren başlangıç eylemi
Savcı Kökçü aynı gün, firari terör örgütü lideri Fetullah Gülen, eski savcı Zekeriya Öz, gazeteciler Faruk Mercan, Ekrem Dumanlı ve Adem Yavuz Arslan ile avukat Halil İbrahim Koca hakkında da tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarılması talebinde bulundu. Talep yazısında, “Cinayetin Türkiye kamuoyu ve Ermeni diasporasının etkin olduğu Avrupa ve Amerika’daki etkisi, gerçekleştirilen eylemin şiddet içeren silahlı örgütsel konumları ve sonucunda bürokrasi kadrolarının ele geçirilmesi nedeniyle, eylemin FETÖ elebaşı Gülen’den bağımsız olarak, bilgi ve onayı dışında gerçekleştirildiğinin kabulü mümkün değildir. Başka bir düzen getirmek, yasama, yürütme, yargı ve diğer tüm devlet kurumlarını silahlı kuvvetler ve emniyet teşkilatını denetimlerine almak için FETÖ/PDY’nin şiddet içeren bir başlangıç eylemidir.” ifadeleri kullanıldı.
Talebi 22 Mart 2017’de kabul eden İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimliği, elebaşı Gülen, eski savcı Öz, gazeteciler Mercan, Dumanlı ve Arslan ile avukat Koca hakkında, “kasten öldürme” ve “silahlı terör örgütüne üye olma” suçlarından tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkardı.
Yeni soruşturma, yeni tutuklamalar
Soruşturması kapsamında gözaltına alınan gazeteci Muammer Ay ile Samsun Jandarma Komutanlığında görevli Asayiş Müdürü Atilla Güçoğlu, eski KOM şube müdürü Murat Bayrak, istihbarat şube müdürü Birol Ustaoğlu, astsubay Yüksel Avan, eski Samsun Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürü Yakup Kurtaran, TEM Şube nöbetçi amiri Ahmet Çetiner ve emniyet amiri Metin Balta, ”silahlı terör örgütüne üye olma” ve ”anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlarından 28 Mart 2017’de tutuklandı.
Savcılığın sevk yazısında, bu kişilerin bir kısım şüphelilerin cinayetin faili Ogün Samast’ın kimlik bilgileri, nerede olduğu veya nereye gittiğine ilişkin bilgileri, yakalanmadan 2 saat önce bildikleri, buna FETÖ irtibatları sayesinde ulaştıkları, şüphelilerden dördünün 15 Temmuz darbe girişiminin ardından meslekten ihraç edildiği ve FETÖ mensubu asker ve polislerle irtibatlı oldukları belirtildi.
Cinayet tarihinde fail Ogün Samast ve maktul Hrant Dink’i izledikleri, cinayetin işlenmesine nezaret ettiklerine dair teşhis ve görüntülerinin olduğu iddiasıyla gözaltına alınan dönemin İstanbul Jandarma İstihbarat görevlileri astsubaylar Hacı Şefik Şimşek ve Bekir Yokuş, “kasten öldürme”, “silahlı terör örgütüne üye olma” ve “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlarından 12 Nisan 2017’de tutuklandı.
FETÖ bağlantılı iddianameden: “Dink cinayeti darbeye giden süreçte ilk kurşun”
Dink cinayetine ilişkin en kapsamlı soruşturmayı tamamlayan savcı Kökçü, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, eski savcı Zekeriya Öz, kapatılan Zaman gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, gazeteciler Adem Yavuz Arslan, Ercan Gün ile meslekten ihraç edilen Tuğgeneral Hamza Celepoğlu, dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanı Ali Öz, Trabzon Jandarma İstihbarat Şube Müdürü Metin Yıldız ve İstanbul Jandarma İstihbarat görevlisi yüzbaşı Muharrem Demirkale’nin de aralarında bulunduğu 51 şüpheli hakkında iddianame hazırladı. İddianamede, cinayetin FETÖ ile bağlantısı anlatıldı.
Tüm şüpheliler hakkında “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet, Gülen ile Öz ve jandarma görevlilerinin de aralarında olduğu 40 şüpheli hakkında ise ayrıca “kasten öldürmeye iştirak” suçundan müebbet hapis cezası istenen iddianamede, “Dink cinayetinin, Fetullah Gülen’in sapkın dini inançları referans alınarak başka bir düzen getirmek için FETÖ/PDY’nin şiddet içeren bir başlangıç eylemi olduğu” belirtildi.
“15 Temmuz başarısız darbe kalkışmasına giden süreçte, Hrant Dink cinayeti bu yolda ve bu amaç için attırılan ilk kurşun olması nedeniyle yürütülen soruşturmanın mahiyeti, niteliği ve ne kadar önemli olduğu, yabancı devlet destekli bu çete faaliyeti ile ülkemizin ve devletimizin zor duruma düşürüldüğü bugünlerde daha iyi idrak edilebilmektedir.” ifadeleri de yer alan iddianamede, “Coşkun İğci’den, Yasin Hayal’in Dink’i öldürmeyi planladığı bilgisini alan Trabzon Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlilerinin, kontak kurdukları İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlisi şüphelilerle, cinayetin planlanması ve icrası noktasında müşterek hareket ettikleri” belirtildi.
Cinayet günü Samast’ı takip eden jandarma görevlileri
İddianamede, “hükümlü Ogün Samast’ın Trabzon’dan İstanbul’a gittiği ve Samsun’da yakalandığı sürede, jandarma tarafından sürekli takip edildiği, Temmuz 2006’da Trabzon Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri Okan Şimşek ve Veysel Şahin’in Dink’in öldürüleceği bilgisine ulaşmasının ardından 9 Ağustos’ta Hrant Dink’in Bakırköy’deki konutu ve Beyaz Adam Yayıncılık unvanlı iş yeri çevresinde keşif yapıldığı,15 Kasım 2006’da, Trabzon İl Jandarma görevlisi Ünsal Gürel ile Resul Kütükoğlu’nun cinayetin tetikçisi Ogün Samast ile telefon irtibatı kurduğu, 16 Ocak 2007’de, 17 yaşındaki Samast’ın kendisine cinayet fikrini veren Mc Donalds saldırısının faili Yasin Hayal ile Trabzon’da yaylada atış talimi yaptığı, 17 Ocak 2007’de de Hrant Dink’i öldürmek için Trabzon’dan yola çıktığı” bilgileri de yer aldı.
Aynı iddianamede, “Cinayet mahallinde tetikçi Ogün Samast’ı takip eden jandarma istihbarat görevlilerinin komutanı olan şüphelilerden yüzbaşı Muharrem Demirkale’nin, kendisine ait iki hatla, cinayetten bir gün önce ve bir gün sonra dönemin özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz ile 7 kez görüşme yaptığının tespit edildiği” de belirtilirken, “Güvenlik kamera görüntüleriyle eşleşen HTS kayıtları, baz ve sinyal bilgilerinden, olay yerinde, cinayet öncesi ve sonrasında bulunarak Ogün Samast ve Hrant Dink’i izleyen, Dink’in öldürülmesine nezaret eden İstanbul Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlilerinin Emre Cingöz, Ecevit Emir, Yavuz Karakaya, Bekir Yokuş, Yusuf Bozca, Kadir Yıldırım, Eyüp Temel, Hacı Şefik Şimşek ve Niyazi Malkoç isimli şüpheliler oldukları tespit edilmiştir” ifadesi kullanıldı.
Dava, 2 Haziran 2017’den itibaren 85 sanıklı
Dink cinayetine ilişkin ana davayla birleştirilmesi talebiyle İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen 3. iddianame, 10 Mayıs 2017’de, mahkeme heyetince eksiklikler bulunduğu gerekçesiyle savcısına iade edildi. Savcı Kökçü, iddianamede ilk gönderildiğinde şüpheli olarak yer alan ve ”Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs”, ”silahlı terör örgütüne üye olmak” ve ”kasten öldürme” suçlarından cezalandırılması istenen Osman Kırçalı hakkında takipsizlik kararı verdi. Ayrıca şüpheliler Tevfik Cantürk, Önder Araz, Hüseyin Yılmaz, Cevat Eser ve Adnan Acar hakkında eksik olan hususları da iddianameye ekleyerek yeniden gönderdi.
Savcının düzenlemeden sonra mahkemeye gönderdiği iddianame, mahkeme heyetince 24 Mayıs 2017’de bir kez daha, yine eksiklikler olduğu gerekçesiyle iade işlemi gördü. Mahkemece 26 sayfalık iade gerekçesi tebliğ edilen savcı Kökçü, ikinci iade işlemine itiraz etti ve itiraz mahkeme heyetince reddedildi. Son kararı vermek üzere itirazı değerlendiren İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesinin itirazı kabul etmesi üzerine İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 29 Mayıs 2017’de 50 şüpheli hakkında hazırlanan üçüncü Dink cinayeti iddianamesini bu kez kabul etti.
Mahkeme heyeti, 2 Haziran’da 50 sanıklı yeni iddianameyle 35 sanıklı ana dava dosyasının birleştirilmesine hükmetti.
Gülen’e gıyaben tutuklama, Öz ve Dumanlı’ya yakalama kararı
Birleşmeyle 85 sanığa çıkan Hrant Dink cinayeti davası kapsamında, Fetullah Gülen’in yurt dışında bulunması ve kendisine ulaşılamaması nedeniyle 2 Haziran 2017’de gıyaben tutuklanmasına, aralarında Ekrem Dumanlı, Zekeriya Öz’ün de bulunduğu 6 sanık hakkında da yakalama emri düzenlenmesine karar verildi.
Eski tuğgeneral Hamza Celepoğlu, dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanı Ali Öz, gazeteci Ercan Gün, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında çatışarak yakalanan ve meslekten ihraç edilen Yüzbaşı Muharrem Demirkale’nin de aralarında bulunduğu 28 sanığın tutukluluk hallerinin devamı ise oy çokluğuyla kararlaştırdı. Üye hakim, aralarında jandarma istihbarat görevlilerinin de bulunduğu 12 sanığın tahliye edilmesi yönünde görüş bildirerek, çoğunluğun kararına katılmadığını belirtti.
Mahkeme heyeti, jandarma görevlisi sanıklar Ali Barış Sevindik, Emre Cingöz, Ecevit Emir, Hacı Şefik Şimşek, Yavuz Karakaya ve Bekir Yokuş’un cezaevinde fotoğraflarının çekilerek, Adli Tıp Kurumuna gönderilmesine ve dosya içerisinde yer alan güvenlik kamera kayıtlarındaki kişilerin bu şahıslar olup olmadığı hususunda rapor istenmesini de hükme bağladı.
Tanıklar FETÖ’yü işaret etti
Tutuklu sanıklardan Ali Fuat Yılmazer’in savunmasının alındığı 20 Ocak tarihli 33. duruşmada heyet, eski İçişleri Bakanı Muammer Güler, eski emniyet müdürleri Hanefi Avcı ve Emin Erslan ile gazeteci Nedim Şener’in de aralarında bulunduğu 51 kişinin tanık olarak dinlenilmesine karar verdi.
Cinayet davasının 10 Nisan 2017’deki duruşmasında ise eski Trabzon İstihbarat Şube Müdür Faruk Sarı’nın mahkemeye gönderilen ifadeleri okundu. Sarı’nın, “Cemaat olarak adlandırılan oluşum, dönemin istihbarat şube müdürleri arasında yüzde 60 oranındaydı. Yapı ile kurduğum ilişkiden dolayı çok pişmanım. İlerleyen süreçte yaşadığım sosyal hayata uygun olmadığını gördüm. İlişkilerin illegal yapılanmaya müsait olduğunu değerlendirdim.” beyanları dikkati çekti. 11 Nisan 2017’deki duruşmada ise tutuklu sanık Ali Fuat Yılmazer’in çapraz sorgusu sona erdi.
Eski emniyet müdürü Arslan: “Dink cinayetine FETÖ kasıtlı olarak yol verdi”
Davanın 13 Nisan’daki duruşmasında tanık olarak beyanı alınan eski Başbakanlık Teftiş Kurulu (BTK) müfettişi, Dink cinayeti davasıyla ilgili çarpıcı bilgiler verdi. Cinayetteki ihmalleri araştırmakla görevlendirilen eski Başbakanlık Teftiş Kurulu Üyesi Ayşegül Genç, raporunda da yer alan ihmaller ve rapor yazıldıktan sonra gördüğü baskıları anlattı.
Genç, duruşmada “İstihbarat Dairesinin bu süreci iyi yönetemediğini düşündük, mevcut olan verilerle. Gerekli tedbirleri almadığını düşündük. Hazırladığımız raporu 10 Ekim 2008’de başkanlığa teslim etmeden önceki süreçte Başkanımız Muttalip Ünal bizi çağırdı. Başkan Bey bize, ‘Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer’in isimlerini rapordan çıkaralım.’ dedi. ‘Bunun olmayacağını’ kendisine ifade ettik. Ramazan Akyürek, ‘Kendinize dikkat edin arkadaşlar’ diyen Müttalip Ünal’ı aramış. Başkan Ünal bize, ‘Akyürek çok sıkıntılı şeyler söyledi, anlatamayacağım şeyler, ajandama not aldım, ne olur ne olmaz siz de dikkatli olun.’ dedi.” şeklinde konuştu.
Dink cinayeti davasının 14 Nisan 2017’deki duruşmasında tanıklığına başvurulan eski emniyet müdürü Emin Arslan ise, “Bence bu kesinlikle FETÖ çetesinin bizlere, askerlere, aydınlara, yani Türkiye’nin kendilerine engel olabilecek kişilerine operasyon yapabilmek için o yıllarda bile bile kasıtlı olarak yol verdikleri bir cinayetti. Öyle komplike, şimdiye kadar dünyada örneği görülmemiş bir şekilde, ahtapot kolları gibi olan, örgütten ziyade istihbarat örgütlenmesi gibi çalışan, hem dikey hem de yatay örgütlenmesi olan bir örgütle yüz yüzeyiz.” şeklinde konuştu.
Hanefi Avcı: “Sahte delil ve belgelerle operasyon yaptılar”
Aynı duruşmada tanıklık yapan eski emniyet müdürü Hanefi Avcı ise “Bu yapıyla bağlantım oldu, çocuklarım okullarında okudu onları tanıyorum ama organik ilişkim yoktur. İstanbul emniyetine olayı fatura etmeye çalıştılar. Amaç orayı ele geçirmekti. Kendileri dışında, herkesi gayrı milli tanımlayıp makamları ele geçirdi. Sahte belgeler ve delillerle operasyon yaptılar.” dedi.
Duruşmada, Emniyet Genel Müdürlüğünden gelen yazıya göre, eski İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’in de aralarında bulunduğu 13 sanıkta, FETÖ’nün şifreli haberleşme programı “ByLock” tespit edildiği bildirildi. Bu sanıkların Ali Poyraz, Coşgun Çakar, Hamdi Egbatan, Mehmet Uçar, Mehmet Akif Yılmaz, Osman Gülbel, Ömer Faruk Kartın, Özkan Mumcu, Ramazan Akyürek, Serkan Şahan, Tamer Demirel, Yılmaz Angın ve Yunus Yazar olduğu aktarıldı.
Yeni iddianamenin birleştirilmesi kararının verilmesinin hemen ardından 35 sanıklı olarak 5 Haziran 2017’de gerçekleştirilen duruşmada, eski Bayburt Emniyet Müdürü Burhan Gümüş ile Hrant Dink cinayetinin soruşturma aşamasında bilirkişilik yapan Levent Yarımel tanık olarak dinlenildi.
“Dink cinayetine bilerek göz yumuldu”
Tanık Yarımel, “Nasıl böyle göz göre göre ölüme göz yumulabilir? Ben yıllarca yaptım bu işi. Bu işin kasıtlı olduğunu düşünüyorum. Dink cinayetine bilerek göz yumuldu. Elemanı dinliyorsunuz, takip ediyorsunuz ve eylem yaptırıyorsunuz.” dedi.
Davanın 6 Haziran 2017’deki duruşmasında ise 5 tanık dinlenildi. 9 Haziran’da yapılan duruşmada tanık olarak dinlenilen gazeteci Nedim Şener, cinayeti araştırdığı gerekçesiyle Ergenekon sanığı olduğunu ve tanıklığının “ilahi adalet” olarak değerlendirdiğini söyledi. Şener, bu sırada tutuklu sanıklardan Ali Fuat Yılmazer ile tartışmalar yaşadı.
Heyet, dönemin İstihbarat Daire Başkanlığı C-5 büroda komiser olan sanık Hamdi Egbatan hakkında FETÖ’nün şifreli mesajlaşma programı “ByLock” kullanıcısı olduğu gerekçesiyle tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarılmasına hükmetti. 3 Temmuz 2017’ye ertelenen duruşmada, tanık dinleme işlemlerine ara verileceği ve birleşen dosya sanıklarının savunmasının alınacağını bildirildi.
85 sanıklı ilk duruşma 3 Temmuz 2017’de
Eski emniyet müdürleri Akyürek, Yılmazer, Çakar ve ana dava dosyası sanıklarının da aralarında bulunduğu 35 kişinin yargılandığı dava ile FETÖ elebaşı Gülen, eski savcı Zekeriya Öz, gazeteciler ve jandarma görevlilerinin yer aldığı 50 sanıklı dosyanın birleştirilmesi kararı sonrasındaki ilk duruşma 3 Temmuz 2017’de gerçekleşti.
Davanın 4 Temmuz 2017’deki ikinci duruşmasında, Samast’ı Samsun garındaki otobüste gözaltına alan polisler arasında yer alan Ahmet Çetiner, 6 Temmuz tarihli 3. duruşmada da Astsubay Birol Ustaoğlu’nun savunması alındı. Ustaoğlu, “Samast bana, ‘bayrak açmasına izin verilmesi durumunda her şeyi anlatacağını söylemişti. Ben de bu bayrak talebini üstlerime ilettim. Başsavcı, ‘Bayrağı verin o da adam gibi size her şeyi anlatsın’ deyince ben de onunla mülakat yaptım. Ben bu konuda zaten eğitim aldım, uzmanım. Bayrak açmayla ilgili hiçbir zorlama yok.” ifadesini kullandı.
Mahkeme heyeti, 7 Temmuz 2017 tarihli 4. duruşmada, jandarma görevlisi tutuklu sanıklar Abdullah Dinç, Yusuf Bozca, Ali Barış Sevindik ve Volkan Şahin ile yayınevi sahibi Adem Sarıgül’ün tahliyesine karar verdi.
“Dink’le göz göze geldim, ilk başta cesaret edemedim”
Aynı duruşmada savunma yapan dönemin İstanbul Jandarma İstihbarat TİM Komutanı Yüzbaşı Muharrem Demirkale, “Zekeriya Öz ile Mutki’de tanıştık. Ailece görüşüyorduk. Tayinim çıkınca irtibatımı kestim. İstanbul’da görüşmek istedi, görüştük. Savcılarla görev gereği görüşürüz. (15 Temmuz) Ben Jandarma Genel Komutanlığı Harekat Merkezine, görevlendirildiğim için çok ivedi bir şekilde intikal etmemin istenmesi üzerine gittim. Girdiğimiz andan itibaren çevremiz sarıldı zaten polislerce. Bir sürü arkadaşımızı kaybettik. Sabahleyin de biz polis kanı dökmemek için teslim olduk.” şeklinde konuştu.
Demirkale, savcının tanımladığı şekilde “FETÖ’nün altın çocuğu” olduğu iddialarını da kabul etmedi.
Sanık Birol Ustaoğlu 31 Temmuz 2017 tarihli 5. duruşmada savunma yaptı. Samast’ın ifadesinde, olay öncesi Hrant Dink’le göz göze geldiğini ve Dink’in kendisinden biraz şüphelendiğini anlattığını belirten Ustaoğlu, “Samast, ifadesi sırasında, ‘Dink’le göz göze geldiğim için ilk başta cesaret edemedim. Bankaya girip biraz bekledikten sonra çıktı. Ben de burada silahla ateş edip kaçtım’ dedi.” ifadesini kullandı.
Davanın 2 Ağustos 2017’deki 6. duruşmasında savunma yapan dönemin Samsun İl Jandarma Komutanlığı Asayiş Şube Müdürü emekli Yarbay Atilla Güçlüoğlu ise “Katil zanlısının yakalanma olayına katıldığımız için çok heyecanlı ve gururluyduk. O zaman ‘Jandarma mı, polis mi yakaladı?’ diye tartışılıyordu. ‘İki jandarma Samast’ın sağına ve soluna geçerek fotoğraf çektirsin.’ dedim. Bayraklı fotoğraf çekilmesi için kesinlikle emir vermedim. Hatta ben de gidip Samast’ın yanında fotoğraf çektirdim. Bu tamamen doğaçlama, spontane şekilde kurgulanmadan meydana gelen bir şeydi.” diye konuştu.
Samast: “16 yaşında, ‘Her şeyi anlatırım’ diyecek kapasitem yoktu”
Mahkeme heyeti, 3 Ağustos 2017’deki 7. duruşmada, tutuklu sanıklardan dönemin Samsun İl Jandarma Komutanlığı Asayiş Şube Müdürü emekli Yarbay Atilla Güçlüoğlu, yine suç tarihinde Samsun Jandarma Komutanlığında görevli Yüzbaşı Murat Bayrak, Astsubay Birol Ustaoğlu ve Astsubay Yüksel Avan’ın tahliyesine karar verdi.
Aynı duruşmada beyanı alınan hükümlü Ogün Samast da “Hayatımda unutamadığım şeylerden biri Samsun Otogarında alınmamdır. 16 yaşındaydım. Onu (Bayrağı açmama izin verirseniz her şeyi anlatırım) söyleyecek kapasiteye sahip değildim.” şeklinde konuştu.
Mahkemenin 2 Ekim 2017’deki 8. duruşmasında savunma yapan tutuklu sanık gazeteci Ercan Gün, “Bu görüntüler (Samast’ın Samsun’da çekilen görüntüleri) 30 Ocak’ta kargoyla bize geldi. Bu görüntüleri ilk yayınlayan ben değilim. Görüntünün kime, nereye, nasıl, kim tarafından geldiğini ben bilemem.” dedi. 3 Ekim’deki 9. duruşmada savunması alınan MİT tırlarının durdurulması kapsamında da tutuklu olan eski Tuğgeneral Hamza Celepoğlu, “Olay tarihinde Türkiye’de değildim. Ekim 2006 – Temmuz 2007 arası İtalya’da kurstaydım. Haberde bile aramızdaki irtibatı ortaya koyacak beyan yok. Geçmişte olduğu gibi belki gizli tanık beyanları olabilir.’ diye belirttim. Ama savcıya çıkmadan sulh hakimliğine çıktık ve tutuklandık.” dedi.
Dink cinayeti sanığı 18 kişide ByLock tespiti
Davanın 5 Ekim 2017 tarihli 10. duruşmasında tutuklu sanıklar Veysel Şahin ve Okan Şimşek’in savunmaları alındı. 6 Ekim’deki 11. duruşmada ise tutuklu sanıklardan dönemin Samsun Emniyet Müdürlüğü görevlileri Metin Balta ve Ahmet Çetiner ile Trabzon jandarma görevlileri Gazi Günay, Ergün Yorulmaz ve Hüseyin Yılmaz’ın tahliyesi, tutuklu 16 sanığın bu hallerinin devamı kararlaştırıldı.
Celse arasında 31 Ekim 2017’de Dink cinayetinden yargılanan 18 sanıkta ByLock tespit edildiği belirtildi. Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Daire Başkanlığının 17 Ekim 2017 tarihli yazısında, firari sanıklardan Adem Yavuz Arslan, eski savcı Zekeriya Öz, eski emniyet müdürü Metin Canbay ile tutuklu sanıklar eski emniyet müdürü Yakup Kurtaran ve gazeteci Ercan Gün’ün de ByLock kullandığı kaydedildi. Aynı şekilde eski kamu görevlileri Ramazan Akyürek, Serkan Şahan, Tamer Bülent Demirel, Yılmaz Angın, Yunus Yazar, Mehmet Altınel, Özcan Mumcu, Ömer Faruk Kartın, Osman Gülbel, Mehmet Uçar, Hamdi Egbatan, Coşgun ve Ali Poyraz’ın da ByLock kullandıkları öğrenildi.
“İstihbarat kusuru vardır, bunun bir mazereti yok”
Devam eden davanın 4 Aralık 2017 tarihli 12. duruşmasında dönemin Trabzon Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlisi olan tutuksuz sanıklar Ergün Yorulmaz ve Gazi Günay’ın savunması alındı. 5 Aralık’taki 13. duruşmada savunma yapan eski Trabzon İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürü Yarbay Metin Yıldız, “Yasin Hayal’in ve 3-4 kişinin bu eylemi gerçekleştireceği kesindi. İstihbarat kusuru vardır, bunun bir mazereti yok.” dedi.
Aynı duruşmada savunması alınan dönemin Trabzon İl Jandarma Alay Komutanı Ali Öz ise “Ne Hrant Dink’i ne de çıkardığı gazeteyi bilmiyordum. O gazeteyi ne aldım ne de okudum. Ogün Samast ve Yasin Hayal veya gözaltına alınan şahısların tamamı ile ne olay öncesi, ne olay sırasında ne de sonrasında bir irtibatım, ilişkim yoktur. İsimlerini basından öğrendim.” şeklinde konuştu.
2017’nin son duruşmasında 5 jandarma görevlisine tahliye
Davanın 7 Aralık 2017 tarihli 14. duruşmasında, eski Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlisi Uzman Çavuş Ahmet Faruk Aydoğdu savunma yaptı.
Davanın 8 Aralık 2017’deki 15. duruşmasında dönemin İstanbul Jandarma Komutanlığı görevlileri Bekir Yokuş, Ecevit Emir, Emre Cingöz, Hacı Şerif Şimşek ve Şeref Ateş’in tahliye edilmesine karar verildi. Heyet bu sanıkların tahliyesini, “HTS kayıtlarındaki baz bilgilerinin cinayet tarihi, saati ve yeriyle örtüşmemesine, Adli Tıp Kurumundan gönderilen 10 Ekim 2017 tarihli raporda, ‘olay mahallinde (Şişli) olduğu iddia edilen kişilere ait görüntülerin sanıklarla uyuşmadığı’ bilgisinin yer almasına ve tutuklu kaldıkları süreye” göre kararlaştırdı.
Tutuklu sanık sayısı 11’e düşen davanın sonraki duruşmaları 29 ve 30 Ocak ile 1 ve 2 Şubat 2018 tarihlerinde gerçekleşti.
Bakırcıoğlu: “Önemli olan hakikate ulaşabilmek”
Dink cinayetinin 11. yılı olduğu için AA’nın 18 Ocak 2018’de görüş aldığı Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yetvart Danzikyan, “Yargılama daha da sürecek gibi gözüküyor. Uzun sürsün ama ‘Hrant Dink’i vur’ diyenler ortaya çıksın, bizim talebimiz budur.” dedi.
Dink ailesinin avukatı Hakan Bakırcıoğlu ise, “2007 yılından beri, şu an isimleri FETÖ ile anılan isimlerin yargılanması gerektiğini defalarca söyledik. Bu kişilerin yargılanmaya başlanması çok önemlidir ama cinayete giden süreçte yaşananlar da soruşturulmalıdır. FETÖ ile bağlantılı isimlerin de bu cinayetin organizasyonunda olma ihtimalleri çok güçlüdür. Hakikatin açığa çıkmasının çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Yargılamalar ve soruşturmalar gecikse de önemli olan bu dava sonrası hakikate ulaşabilmek”. ifadelerini kullandı.
2018 yılı duruşmalarında savunmalar devam etti
Davayla ilgili 2018 yılı genelinde yapılan duruşmalarda, kalan sanık savunmaları ile tanık beyanları alındı.
29 Ocak ve 30 Ocak’taki duruşmalarda, tutuksuz sanıklardan dönemin Trabzon jandarma görevlileri Cevat Eser, Ünsel Gürel ve Volkan Şahin savunma yaptı. Cevat Eser, “Yasin Hayal de ailesi de psikolojik sorunluydu.” iddiasında bulundu. Tutuksuz sanık Erhan Tuncel de, “Trabzon’da hiçbir jandarma görevlisiyle irtibatının olmadığını” öne sürdü.
Davanın 1 Şubat tarihli duruşmasında, çapraz sorgusu yapılan dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlisi uzman çavuş Hacı Ömer Ünalır, “Ben bu olayı birilerinin takip ettiğini düşünüyorum ta ki cinayet gününe kadar.” dedi. 2 Şubat tarihli duruşmada konuşan tutuklu sanıklardan dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanı emekli Albay Ali Öz ise, hiçbir örgüt ve yapılanmayla alakası olmadığını öne sürdü.
Tutukluluğa itirazla gelen tahliyeler
Mahkeme heyeti, 13 Şubat’ta, tutukluluklarına itiraz edilen sanıklardan dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlileri Okan Şimşek ve Veysel Şahin’in, adli kontrolle tahliye edilmelerine karar verdi. Tahliye gerekçesinde, “Okan Şimşek ve Veysel Şahin’in, 2006 yılı Temmuz ayı ortalarında Coşkun İğci’den aldıkları ‘Yasin Hayal’in Hrant Dink’i öldürmeyi tasarladığı’ bilgisini geciktirmeksizin Trabzon İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürü olan sanık Metin Yıldız’a ilettikleri, iletilen bilginin daha sonra komutanlıkta yapılan istihbarat değerlendirme toplantısında da gündeme alındığı anlaşılmıştır.” ifadesi kullanıldı.
Davanın tutuklu sanık sayısı 9’a düştü.
Davanın 12 Mart’taki duruşmasında, dönemin İstanbul İl Jandarma Komutanlığı görevlileri Yavuz Karakaya, Ali Barış Sevindik ve Miktat Özbek ile uzman çavuşlar Hacı Şimşek ve Metehan Kadir Yıldırım savunma yaptı. Ali Barış Sevindik, “Hrant Dink öldürüldüğü tarihe kadar ne bir yazı ne bir şifahi bilgi verdiler. Cehaletimi mazur görün, Dink öldürüldüğünde ‘Kim o?’ dedim. Agos gazetesinin Türkiye’de yayın yaptığını bile bilmiyordum.” diye konuştu.
Ahmet İlhan Güler: “Alışılmışın biraz ötesinde ilişkileri vardı”
Ertesi gün gerçekleşen duruşmada da tutuklu sanıklardan, iddianamede “FETÖ’nün altın çocuğu” olarak tanımlanan dönemin İstanbul Jandarma İstihbarat görevlisi Yüzbaşı Muharrem Demirkale’nin savunması alındı. Demirkale, şunları söyledi:
“Allah’a yemin ediyorum. Benim ve personelimin bu alçak cinayetle hiçbir ilgisi yoktur. Anlamadığımız şekilde buraya monte edilmek istenmekteyiz. Savcı hakkımda, ‘FETÖ’nün altın çocuğu’ diye ifade koymuş iddianameye. Altın çocuğuyum çok şükür ama ailemin, vatanımın altın çocuğuyum. Benim personelimi koordine ettiğim yazıyor, nasıl etmişim? Bunca 80-90 kişinin girdiği bir cinayet mi olur?”
Aynı duruşmada konuşan sanık eski emniyet müdürü Ahmet İlhan Güler, “Muharrem Demirkale, Ali Fuat Yılmazer ve Erol Demirhan’ın alışılmışın biraz ötesinde ilişkileri vardı.” derken, söz alan tutuklu sanık Ali Fuat Yılmazer ise, “Bu şahıs (Ahmet İlhan Güler) Şanlıurfa istihbarat müdürlüğü döneminde kaç kaçakçılık, silah ve uyuşturucu operasyonu yapmıştır? Çok fazla yasa dışı iş olmasına rağmen, sıfır operasyon yapmıştır.” diye konuştu.
Sevindik: “Şubemizdeki çoğu kişi Dink’in kim olduğunu bilmiyordu”
15 Mart tarihli duruşmada, dönemin İstanbul Jandarma Komutanlığı istihbarat görevlileri tutuksuz sanıklar eski astsubay Emre Cingöz ile uzman çavuşlar Ecevit Emir ve Musa Yıldırım’ın savunması alındı. Sanık Cingöz,
“Dink’in öldürüldüğü gün iddia edilenin aksine Şişli’de değil Beyoğlu’nda bulunduğu ve kamera görüntülerine göre olay yerinde olduğu belirtilen 9 kişiden hiçbirinin İstanbul jandarma görevlisi olmadığını” öne sürdü.
Dönemin İstanbul Jandarma Komutanlığı istihbarat görevlisi sanıklar Yusuf Bozca, Mustafa Küçük, Rahmi Özer ve Şeref Ateş’in de aynı duruşmada savunmaları alındı. Yusuf Bozca, “Oradaki (Ogün Samast’ı takip eden) şahısların hiçbiri İstanbul jandarma görevlisi değil. Ben kimseyi kesin teşhis etmedim. ‘Andırıyor’ demek, kesin teşhis etmek değildir. İfademde belirttiğim, ‘bu işi FETÖ’cülerin yaptığı’ kısmına katılıyorum.” dedi.
14 Mayıs tarihli duruşmada, sanıklar Şeref Ateş, Musa Yıldırım, Miktat Özbek ve Mustafa Küçük, avukat Bakırcıoğlu’nun sorularını yanıtlarken çoğunlukla bazı detayları hatırlamadıklarını söylediler. 14 ve 15 Mayıs tarihli duruşmalarda dönemin İstanbul Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlisi 8 sanığın çapraz sorgusu yapıldı. Sanık Ali Barış Sevindik, İstanbul jandarma görevlileri olarak Dink cinayetinin hiçbir yerinde olmadıklarını savunarak, “Cinayet işlendiğinde şubemizdeki çoğu kişi Hrant Dink’in kim olduğunu bilmiyordu.” şeklinde konuştu.
Akyürek: “Cerrah F4 belgesini yok etmemi istedi”
17 Mayıs’taki duruşmada ise tutuklu sanıklardan dönemin mülkiye müfettişi Şükrü Yıldız’ın tahliyesine karar verildi. Bu duruşmada konuşan tutuklu sanıklardan eski İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek, “eski İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın kendisinden, Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisi olan F4 belgesini yok etmesini istediğini” öne sürdü.
Davanın 10 Temmuz’daki duruşmasında tutuksuz sanık Mehmet Ali Özkılınç’ın ek savunması alındı. Beyanda bulunan tutuksuz sanık Coşkun İğci ise, “En büyük amacım Yasin Hayal’in bu olayı gerçekleştirmesini, bu olayda kullanılmasını engellemekti. Yasin Hayal bu olayda kullanıldı, benim kanaatim bu.” dedi.
Ertesi gün gerçekleşen duruşmada SEGBİS aracılığıyla tanık olarak dinlenilen dönemin Trabzon Jandarma görevlilerinden Terör Olayları Kısım Amiri Gökhan Arslan hakkında, “tanıklıktan ve yeminden sebepsiz çekinme” suçundan bir ay disiplin cezası kararı verildi. Bu duruşmada dönemin Trabzon Jandarma Komutanlığı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Yüzbaşı Hüsamettin Polat ve eski İstanbul Emniyet Müdürü İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Bülent Köksal da tanık olarak beyanlarda bulundu.
Mahkeme heyeti 12 Temmuz’daki duruşmada açıkladığı arar kararla, tutuklu sanıklardan dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanı Albay Ali Öz ve Trabzon İl Jandarma İstihbarat Şube Müdürü Yüzbaşı Metin Yıldız’ın ev hapsi uygulanarak tahliyesine hükmetti.
Mahkeme heyeti başkanı değişti
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti başkanı Ali İhsan Horasan, 7 tutuklu sanığı kalan davaya, 24 Eylül’deki duruşmaya görev yeri değiştiği için son kez katıldı. Horasan, İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına getirilirken, onun yerine de başkan olarak Emre Efe Şimşek atandı. Şimşek, 25 Eylül tarihli duruşmada ilk kez başkanlık yaptı.
28 Eylül tarihli duruşmada, eski emniyet müdürlerinden Ali Fuat Yılmazer’in, “suç işlemek amacıyla örgüt kurma”, Ramazan Akyürek’in ise “örgüte yardım ve resmi belgede sahtecilik” suçlarından tahliyelerine, “tasarlayarak ve ihmali davranışla adam öldürme” suçlarından ise 4 sanıkla birlikte tutukluluklarının devamına hükmedildi. Sonraki duruşmalarda 11 kişinin tanık olarak beyanının alınmasına da karar verildi.
“Trabzon emniyeti, ekibimizi neredeyse kovacak tavırlar sergiledi”
Trabzon’da 2003-2006 yılları arasına il emniyet müdür yardımcılığı yapan eski emniyet müdürü Şammaz Demirtaş ve eski İstanbul emniyet müdür yardımcısı Hakan Aydın Türkel de 18 Aralık’taki duruşmada tanık sıfatıyla dinlenildi. Cinayetten önce ”Dink’e yönelik ses getirilecek eylem” ifadesini taşıyan 7 Şubat 2006 tarihli yazıyı görev sırasında görmediğini ve cinayetten sonra gelen müfettişlerin kendisine gösterdiğini belirten Demirtaş, ”Öldürüleceği anlamına gelmesi için daha çok bilgiye ihtiyaç var. Tek yazı ile öldürüleceği anlamına gelmez. Gelen yazıyla tedbir alınması gerekiyordu.” ifadelerini kullandı.
Tanık Türkeli ise, “Basında bazı bilgiler çıkmaya başladıktan sonra İstihbarat Daire Başkanlığı ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü arasında bir kavga varmış ve istihbarat başkanlığında, sanki İstanbul ekibi onlara bir komplo hazırlıyormuş gibi bir hava oluştu. İstihbarat elemanları bilgilerinin basında yer almasıyla ilgili sorumluluğun İstanbul emniyetinde olduğu düşünülerek böyle bir algı oluştu. Sonra İstanbul İstihbarat Müdürü açığa alınınca da alttaki adamlar çalışamaz hale geldi. Cinayet soruşturması sürecinde Trabzon’da çalışma yürütmemizden rahatsız olan Trabzon emniyeti kendi ekibine garip davrandı ve yardımcı olmak yerine ekibimizi neredeyse kovacak tavırlar sergiledi.” dedi.
Davada 4 tutuklu sanık kaldı, 2019’daki ilk duruşma 12 Mart’ta
Davanın 20 Aralık’taki duruşmasında dönemin İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürü Selim Kutkan, eski Trabzon Valisi Hüseyin Yavuzdemir, İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü C Büro Amiri İbrahim Pala, Trabzon Jandarma Komutanlığında binbaşı olarak görev yapan Ali Oğuz Çağlar ve İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğünde amir olarak görev yapan Volkan Altunbulak tanık sıfatıyla beyanda bulundu.
Tanık Yavuzdemir, “Bir kişinin öldürülmesine dönük bir bilgi varsa valiyle paylaşılır çünkü, ilgili yerlere iletip önlem sağlayacak kişi bendim. Bilgim olsaydı İstanbul Valisine Hrant Dink’in korunması için yazı yazardım. ‘Bana neden bilgi verilmedi?’ diye hesabını soramadan merkeze alındım.” şeklinde konuştu.
Mahkeme heyeti, 21 Aralık tarihli duruşmada verdiği ara kararla, tutuklu sanıklar eski Tuğgeneral Hamza Celepoğlu ile astsubay Yavuz Karakaya’nın tahliyesine hükmetti. Celepoğlu, MİT Tırları, Karakaya ise darbeye teşebbüs davasından tutuklu bulunduğu için cezaevinden çıkamadı.
Sanıklar Ali Fuat Yılmazer, Ramazan Akyürek, Muharrem Demirkale ve Ercan Gün’ün tutuklu olarak yargılandığı davanın duruşması, bir kısım tanıkların dinlenilmesi için 12 Mart 2019’a ertelendi.
Diğer soruşturmalardaki Dink cinayeti ayrıntıları
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen diğer soruşturmalarda da Hrant Dink cinayeti soruşturma davasında yer alan kimi savcı, avukat ve sanık isimleri geçti.
FETÖ’nün avukatlık yapılanması soruşturması kapsamında, Dink cinayeti davası sanıklarından Erhan Tuncel’in avukatlığını yapan ve 12 Eylül 2017’de tutuklanan Erdoğan Soruklu’nun, “örgütsel kontrol altında tutulabilmesi amacıyla Tuncel’in avukatlığını yaptığı” iddia edildi. Soruklu, İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davanın 12 Eylül 2018 tarihli duruşmasında, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanarak ifade verdi ve tahliye edildi.
7 Nisan 2017’de, başsavcılıkça FETÖ’ye iltisaklı oldukları gerekçesiyle meslekten çıkarılan hakim ve savcılara yönelik soruşturma sonucunda hazırlanan ilk iddianamede, Hrant Dink ana davasının duruşma savcısı Hikmet Usta’nın da aralarında bulunduğu 16 şüphelinin “ByLock” kullanıcısı olduğu belirtildi.
“Dink cinayetini araç suç olarak işlediler”
ByLock soruşturmaları kapsamında 27 Mart 2017’de Dink cinayeti sanığı Ali Fuat Yılmazer’in kızları avukat Fatma Saadet Yılmazer ve hukuk öğrencisi Rabia Fitnat Yılmazer “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan tutuklandı.
FETÖ-DHKP/C bağlantısına ilişkin Yılmazer’in de aralarında bulunduğu 13 şüpheliyle ilgili 5 Ekim 2017’de hazırlanan bir iddianamede, “Hrant Dink cinayeti davası sanıkları Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer ve Coşgun Çakar’ın, Fetullah Gülen cemaati olarak bilinen örgütlenmenin amacını gerçekleştirmek için Dink cinayetini araç suç niteliğinde işledikleri ve Dink’in öldürüleceğini, cinayete hazırlık yapıldığını, Dink’i öldürecek tetikçinin de Ogün Samast olduğunu bilmelerine rağmen bu cinayetin işlenmesini bekledikleri anlaşılmıştır.” denildi.
Savcıya yönelik iddianamenin birleşme talebine ret
Hrant Dink cinayeti ve kumpas olduğu anlaşılan 25 Aralık soruşturmalarını da yürüten, FETÖ’ye iltisaklı olduğu gerekçesiyle meslekten ihraç edilen eski savcı firari Muammer Akkaş hakkında Dink cinayeti soruşturması kapsamında, “resmi belgede sahtecilik” ve “silahlı terör örgütü yönetici olmak” suçlarından 58,5 yıla kadar hapis istemiyle, 24 Şubat 2018’de iddianame hazırlandı.
İddianamede, “Şüpheli Akkaş’ın, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün amaçları doğrultusunda hareket ederek, hakkında dava açılan ve yargılamaları devam eden örgütün yöneticileri ve üyeleri olduğu belirlenen bir kısım kamu görevlileri ile ilgili hiçbir işlem yapmadığı tespit edilmiştir. Dink cinayetini sonradan kumpas olduğu anlaşılan Ergenekon soruşturmalarına, bir kısım Ergenekon sanıkları üzerinden bağlamaya, bu şekilde Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer gibi FETÖ mensubu istihbaratçı kamu görevlilerini korumaya ve aklamaya çalışmıştır.” ifadesi kullanıldı.
Dink cinayeti davasına bakan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilen iddianame, mahkemece 9 Mart 2018’de, “Şüpheli Akkaş’ın, suç tarihinde birinci sınıfa ayrılmış savcı olması, son soruşturmasında görevli makamın Yargıtay Ceza Dairesi olması” gerekçesiyle iade edildi.